İslâm ülkeleri bir zirve konferansı dâhilinde, Dünya Müslümanları’ nın tarihî başşehri fethin İstanbul’unda bir araya geldiler…
Bu yüksek mânâlı asil hadisenin topyekün Dünya Müslümanlarına ve aziz İstanbul’a pek yakıştığını, bu temiz heyecanı ruhunda yaşayan her Müslüman gönülden inanarak kabul eder…
Dünya atlasında iki milyar civarında bir nüfusa sahip Müslümanlara yakıştı. Zira İstanbul yedi iklim dört bucakta yaşayan her Müslümanın fikir ve sinir merkezi halindeki başşehridir…
Büyük fetihten beri, İslâm âleminin tarihî inanç, aksiyon, san’at, edebiyat, ilim ve siyaset payitahtı olan İstanbul, Dünya’daki ezanlı, minareli ve kubbeli şehirler içinde, İslâm Birliği’ne beşik olmaya en müsait ve lâyık şehir, Yüce Hâkanımız Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin armağanı ve mîras emaneti İstanbul’dur…
Konferans münasebeti ile İstanbul’umuzda dikkati çeken en mühim iki meseleden birisi, Müslüman Devletlerin her sınıf ve seviyedeki temsilcilerinin kendilerini öz vatanlarında hissediyor gibi rahat ve mutlu hissetmeleri… İkincisi de Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Dünya çapında büyük, tarih kadar köklü İslâm temsilcilerine kendi öz ailesinin fertlerine hitap rahatlığında seslenmesidir…
Cumhurreisi Erdoğan, maddî ve manevî yüksek çaplı büyük aileye hitabında, bu içten hissiyatla yüklü ve dolu olduğu için resmî, diplomatik ve protokol desenli konuşma yapmadı…Kendi ailesinin muhterem temsilcilerine içten, sıcak ve gerçek doğrularla hitap etti… Bu gerçek doğruların acısını ve tatlısını ayırd etmeden, içinden geldiği , inandığı ve kendisine yakışanda karar kıldığı gibi konuştu… Erdoğanca konuştu… Yanık yürekle, ateşin düştüğü yeri yakışının acıları ile konuştu…
Erdoğan İslâm Devletlerinin temsilcilerine Vahşi Haçlı Batı’yı şikayet ederek, O’nun İslâm’a olan kininden ve salah bulmaz düşmanlığından bahsetti…
Hâlâ karanlık kilise çağlarının kinini yaşatarak İslâm düşmanlığını besleyen karanlık ruhlu Vahşi Batı’yı anlattı ve Vahşi Haçlı Batı’ya karşı Hilâl’in el ve gönül birliğini, fikir birliğini talep ve tavsiye etti…
T.C. Başkanı İslâm Devletlerinden, birleşme, bütünleşme ve yekpâreleşme istedi. Birleşmeyen damlalar halinde toprağa düşen ve kaybolan su misali ayrı oluşun feci sonuçlarına işaret etti… Kendi üslubu ile Dünya Coğrafyası’na baktı ve tehlikeleri bir bir işaret etti…
Bu konuşmasının Dünya İslâm Coğrafyası’nda doğuracağı tesirin tatbik imkânı bulacağı mümkün olur mu? Buna Vahşi Haçlı Batı ve O’nun İslâm beldelerindeki emir kulu şebekeleri izin verirler mi? Bu meselede şimdiden bir şey söylemek erkendir…
Ancak tarih boyunca velinimetine daima arkadan vurarak ve Haçlı Batı’ya köleliği tercihteki inadı ile meşhur Mısır gibi, huzur, birlik ve barış düşmanlarının yan çizmelerine rağmen İstanbul’ daki Dünya İslâm Devletleri Zirvesinin dostluk ve kardeşliğe vesile yolunu açacağı, birliğre doğru bir kaliteli adım olduğu gözardı edilemeyecek çapta parlak ve çarpıcı gerçektir…
Bu zirve konferansı münasebeti ile Peygamberler Peygamberi Efendimizin müjdeli hadisleri ve 1453’ün fetih ruhu İslam Alemine birer hayırlı ümit şûlesi sunacaklarından kimsenin şüphesi olmasın…
İslâm Birliğinin muzaffer yarınlarında yeni ve heyecanlı zirve ve konferanslar temennisi ile… Zirvelerin ve liderliğin Türkiye Cumhuriyeti’ne çok yakıştığı inancı ve iftiharı ile… Ve oyunbozan hırçın Mısır’ın sükun ve salah bulması temennisi ile…