1402 Anakara Savaşı öncesinde yapılan Harp Divanında ''Savaşa girmeyelim, Timur'a yenilirsek neticesi bizim için büyük hezimet olur.'' teklif ve ısrarına rağmen, Yüce Hakanımız Yıldırım Beyazıt'ın kat'i cevabı şudur; '' Yenilebiliriz, bu savaşta ölebilirim de Devletimiz bu yarayı kısa zamanda saracaktır. Eğer savaşa girmez isek, Devletin içine korku siner. Bu korku ile devlet bir yere varamaz. Çünkü devlet korku ile yaşayamaz Karar değişmeyecek; Harbe giriyoruz ''
Çubuk Ovası'nda harbedildi. Yenildik ve Yüce Hakanımız bu mağlubiyeti canı ile ödedi. Devlete korku sinmedi ve kısa zamanda toparlanan Büyük Osmanlı Devleti daha da büyüdü, çağ açıp çağ kapatarak cihan hakimiyetine ulaştı.
Asırlar sonra, haysiyetli dünya görüşü ve devlet iradesini kaybettiren soysuzluk çığırı Tanzimatla birlikte, korku Devletimize sinmeye başladı Vahşi Batının uşağı olmak devresine girdik Deriüstü taklitçilik, sahtecilik, el ve avuç açmak, diş kırıntılarına talip olmak, sahan artığı ile yetinmek ve Milli ve Manevi Şahsiyetimizden kaçmak ve uzaklaşmak, Devletimize, Batıya karşı korkuyu sindirmiş oldu.
Bu korku bir buçuk asırdan fazla ve her an artarak devam etmiştir.
Ta ki 2003' te Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı oluncaya kadar.
Erdoğan'ın Başbakan oluşu, Tanzimatla başlayıp Cumhuriyetle devam eden, Devletimize sinmiş Batı korkusunun sökülüp atılmasında ciddi hamlelerin kat'i neticeler almaya başlamasının başlangıcıdır... Her ne kadar Merhum Adnan Menderes bu korkudan kurtulma teşebbüslerine başlamış ise de, ezanı gerçek lisanına kavuşturmaktan ileri gidememiş ve neticede darağacında idam edilerek şehadet şerbetini içmiştir.
Batı korkusuna karşı ikinci kurtulma hamlesi Süleymen Demirel'e aittir. Haşhaşın yasaklanmasını engellemiş, U-2 Casus Uçaklarının uçuşunu durdurmuş, iktidarları devrinde Amerika'yı gerçekleşen yatırımların tamamından uzaklaştırmıştır. Demirel'de faturayı, yedi defa gidip, sekiz defa gelmekle ödemiş, ancak Cumhurbaşkanlığına başlamasından sonra, korkunun baskısı ile, yaptıklarının topyekününü bozmaktan geri kalmamıştır.
Recep Tayyip Erdoğan, daha başında kefenini boynuna dolamış ve iki asra yakındır katmerleşerek Devletimize çökmüş Batı korkusundan kurtulmanın gerçek hamlelerine koyulmuştur Batı'yı korkutan dünya çapındaki yatırımlar birbirini kovalamaya başlamış, Batı Dünyası'nın tamamına en sert cevapları vermiş, Milli ve Manevi Şahsiyetimizi tamire başlamış. Batıya karşı gelinebileceğini soylu milletimize ve dünyaya göstermiş. Böylece bir ciddi kendimize geliş ve özümüze dönüş ameliyesini başlatmıştır.
Gezi isyanı ve 17 25 Aralık darbe teşebbüsleri Vahşi Batı'nın Erdoğan'ı cezalandırma denemeleridir. Paralel Hıyanetle başarılamayınca, 7 Haziran 2015' ten evvel cümle satılmış hainler sahaya sürülmüş, ve Ermeni kırması PKK nın TBMM' inde temsil edilmesine dört koldan çalışılmıştır.
7 Haziran 2015, hürriyet ve kalkınma yolunda atlatılmış bir kaza, bir arıza olup İki mühim sebebi mevcuttur
1- Batı korkusunun silinmesi ameliyesi ile Erdoğan'ın korkuyu korkutarak kaçırması, Devlete ve Millete şahsiyetini iadeye çırpınışı, Batı'ya karşı dik duruşu, sert duruşu ve meydan okuyuşu, bu defa Vahşi Batı'nın ciddi bir korku ve telaşa kapılışı
2- İki asra yakındır, ikinci sınıf insan muamelesine mahkum Müslümanların, korkudan, Batı'nın manevi esaretinden ve ezilişten kurtuluşu, hürriyet içinde refahı hazmedemeyişleri
Öyle ki, ani gelen ve bir anda bastıran tipi misali bu beklenmedik refah curcunası; Müslümanları 4x4'lerle marka ve moda kıyafetlerle, lüks apartman daireleri ve villalarla, yazlıklarla, tatillerle ve bonkörce para harcama, hatta israfla tanıştırmıştır.
Bu ani gelen ve hesapta olamayan refah rüzgarı Müslümanların hazımsızlığı ile tufan tesirine bürünmeye başladı
Bu defa Müslümanlar birbirini beğenmemeye, burunları büyümeye, gözleri gerçeğe, ruh ve manaya kapanmaya, kalpleri mühürlenmeye, gurur ve kibire kapılmaya yönelmekte gecikmedi
Türbanlının çarşaflıya, feracelinin uzun etekliye, hatta bir giyim renginin diğerine tahammülü gittikçe azalmakta, Enaniyet palazlanmakta, kıskançlık, haset ve gurur, inanca durmadan kezzap dökmekte idi
Tarikatlar bir tuzak halinde önlerine atılan vakıf ve ticarete bulaşarak cemaatleşmeye, cemiyetleşmeye, gruplaşmaya ve kapalı muhit olmaya dalmayı ihmal etmemiş, insanlar ancak bağlı oldukları tarikat vakıf ve cemaatlerin işyerlerinden alışveriş yapmaya başlamış ve '' Bizdendir'' ''Bizden değildir.'' Sınıflandırmaları, Türkiye'de Müslümanlar arasında adeta yeni bir kast sistemine doğru hızlı bir gidiş başlamıştır.
İslam'ın müdir fikri, iman ve itikad gerçeği rafa kaldırılmıştır. Gösteri ve vitrin Müslümanlığı fertten cemiyete her tarafı teslim almıştır
Müslümanlar son oniki sene madde ve mana refah ikliminde yaşamayı hazmedememiş ve 7 Haziran 2015, Türkiye'deki Müslümanlara bir ihtar tokatı halinde tecelli etmiştir.
Bu ihtar tokadını cümle mislümanlar doğru okumalı, doğru görmeli ve kendine gelmelidir.
Eğer Müslüman şımarmasa, bozulmasa, gevşemeseydi, avına saldırmaya hazır kuduz köpekler misali Vahşi Batı, içimizdeki hıyanet erbabını harekete geçirmeye muvaffak olamazdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sahaya inişi, Ak Parti'nin oy hanesine en az yüzde dört puan civarında bir büyük fayda getirmiştir. Hiçbir hata yapmayan Başbakan Ahmet Davutoğlu ise çok ciddi başarı elde etmiş, gaf yapmamış, menfi, bozuk ve kötü sayılacak hiçbir fiilde bulunmamıştır.
7 Haziran 2015' in sebebini Türkiye'de Müslümanların gevşekliklerinde, enaniyetinde ve Allah'a yönelmekten kısmen uzaklaşmasında aramak en doğrusudur. Gezi ve 17 25 Aralık tehlikelerini okuyamayan Müslümanlar 7 Haziran'ı iman gözü ile görüp, istiğfarda bulunur, kendine gelirse, bir çeki düzenle ruh disiplinine girer, toparlanır, kendine gelirse, el ve gönül birliğine başlarsa zafer tekrar yakındır. Zira ufukta kaçınılmaz bir erken seçim Müslümanları zafere bekliyor. Suçu birbirine yüklemeden, mesuliyetten kaçmadan ve dağılmadan