"Darbeden birkaç gün sonra yazılmıştır."
Geçmişe dönük yazılar yazmam lazım cümlesinin bir "temenni" cümlesi olmaması gerektiğini 15 Temmuz 2016 gecesi itibariyle iyice anlamış oldum.
15 Temmuz 2016 gecesi demokrasiye inanmayan biri olarak ehveni şer mantığı ile sokaklara inenler arasında idim.
Saat 22:00’ye doğru TV’lerden darbe haberleri gelmeye başladı. Asıl itibarı ile kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyordu.
Hatta üzerinden birkaç gün geçmiş olması rağmen hala birçok şey muammadır.
Gezide böyle değildi.
Gezicilerin kimliği netti.
15 Temmuz'ta yine adres belli olmakla birlikte darbecilerin kimliği üzerinde tartışmalar hala sürmekte idi.
Kimin eli kimin cebinde belli değildi.
Saat 22.30 civarı siyasi partilerden WhatsApp gruplarına sesli mesajlar düşmeye başladığında "darbe" hatta "kalkışma" tanımlı mesajlar dolaşmaya başlamıştı.
Ve mesajların ana teması "milletin vatana sahip çıkma vakti olduğu" şeklinde idi.
80 darbesinde çocuk olan ben
28 Şubatta mağdurdum.
Bu mağdurluğumuz Beyaz Türkler tarafından son zamanlar da çok fazla "tiye alınır" olması kendilerinin şu anki mağdur edabiyatı yapmalarınla orantılı bir ironi gibi.......
Her neyse gün gelecek nur tamamlanacak.
Yakın tarihimizi bir islamcı olarak okumaya çalışan ruhum sokağa, meydana inmem gerektiğini haykırıyordu.
Bizim evden çıktığımız saat 24:00 gibi;
Ne başbakan
Ne cumhurbaşkanından net haberler alınamıyordu.
Ortalık toz duman.
O saatler de halkta direniş başlamıştı.
Okuduklarımızdan duyduklarımız anlıyoruz ki gerçekten çok karışık bir hava içindeyiz.
Gülen grubu darbenin ana aktörü olmakla birlikte halleri maşadan öte değildi.
Biliyoruz ki;
Bu işin görünen piyon gülen camiası olmakla birlikte işin boyutu ve rengi çok daha karmaşık
Her ne kadar bir ihanet ve satılmışlık söz konusu olsa da işin içindeki istihbarat örgütlerinin varlığı yadsınamaz.
15 Temmuz gecesi Tayyib Erdoğan ve ekibinin dik duruşu ile birlikte çok riskli bir karara imza atarak halkı meydanlara davet etmesi istihbarat örgütlerinin olaya karşı tavırlarını da silikleştirdi.
Darbeye karşı direnen halkın varlığı istihbarat örgütlerinin çark etmesine neden oldu.
Ve Gülen camiası hiç bir zaman ve dönem de unutulmayacak bir yanlışa imza atmış oldular.
15 Temmuz'dan itibaren ihanetin tarifi olarak tarihte yerlerini alacaklardı.
Bununla birlikte hala ve hatta belkide uzun bir süre kimin ne olduğu bilinmeyen bir sürecin içine 15 Temnuz gecesi ile girmiş olduk.
15 Temmuz'a ait en önemli ayrıntı Başbakan olarak Binali Yıldırım'ın krizi gerçekten iyi yönetmesidir.
Kemalist ve laik kesimden ise hiç ses yok.
Büyük çoğunluğu bu olayın Tayyip Erdoğan tarafından kurgulanan bir "kontrollü darbe" olduğunu düşünüyor.
Ülkücüler sokaklar da kendilerini belli ederek varlıkları ile halka güven veriyorlar.
Süleymancılar ve tasavvuf eğilimli cemeatler ise daha ileri saat ve günlerde renkleri ve taraflarını belli etmeye başladılar.
Sadece seçim zamanı çeşitli pazarlıklar sonucu kendi çıkarları doğrultusunda politik dünyaya göz kırpanlar olarak 15 Temmuzun ilk saatlerinde meydanlar da olmaları zaten tuhaf olurdu.
Bir meydan muharebesi var.
Lakin meydan da değil sanırım.
Türkiye 15 Temmuz gecesi sessiz bir savaş içindeyiz.
İnşallah böyle de kalır.
Suriye ve Filistin coğrafyaları çok uzağımızda değil.
Hala Suriye’de şehirler birer hayalet şehir hükmünde
Çocuklar ölüyor.
Adnan Menderes,Turgut Özal Muhsin Yazıcıoğlu gibi zaman içinde hayırla yad ettiğimiz insanların ödediği bedeller bizim coğrafyamızı uzun süredir savaştan uzakta tuttu.
İnşaallah ödediğimiz bedeller hatrına öyle de kalır.
Tayyib Erdoğan'ın üst akıl kavramı ile daima batı ve batılı işaret etmesi kalbimizi rahatlattı .
Lakin dünya öyle bir yer ki;
Zaman içinde her birey kendi içinde bir zalime dönüşebilme potansiyelini bünyesinde barındıra biliyor.
Aynen Ali’ye İzzetbegoviç gibi "bilge kral" olma potansiyelini barındırdığı gibi.
Zaman en iyi ilaç.
İnşaAllah.
Ümmet düştüğü yerden tekrar dirilsin.