Kelime-i Tevhitten sonra İslam’ın üçüncü rüknü olan oruç, hicretin ikinci yılında farz olmuştur. Nefsi emmarenin hiddet ve şiddetini kırıp onu sükûnete kavuşturan bir ibadettir oruç. Oruç azayı acıktırır fakat nefsi doyurur. Sadece Allah rızası için aç susuz kalan kişinin zihninde ve ruhunda “beşeri sorumluluk”, yerini “ilâhî sorumluluğa” terk eder.
Herhangi bir eğitim ancak devamlı olursa işlevini yerine getirir. Eğitim uzmanları “Bir insana otuz, kırk gün süreyle verilecek bir eğitimin sonunda ancak birtakım yeni alışkanlıklar kazandırılabilir” der. Orucun da ilahi bir emirle otuz gün süreyle ardışık olarak tutulması, eğitimcilerin bu görüşünü destekler mahiyettedir. Nitekim sigara, içki gibi kötü alışkanlıklarını bırakanlar, bunu ekseriyetle ramazan ayının sonunda başardıkları gibi, namaza ve çeşitli iyi, güzel, hayırlı faaliyetlere başlayanlar da genellikle bu aydan itibaren başlarlar. Oruç insanı kul ölçüsünden Allah’ın ölçüsüne yükseltir.
Oruç her yıl ramazan ayında sahur ve iftar vakitleri arasında beslenme, cinsellik ve şiddet dürtülerini terbiye ederek Müslüman’ın kişiliğini olumlu hasletlerle biçimlendirmeyi hedef alan bir ibadettir. Orucu kurallarına ve ritüellerine harfiyen uyarak tutmak, insan psikolojisini olgunlaştırmayı kolaylaştıran verimli bir eğitim yöntemidir.
Oruç, insana nimetin kadrini bilmeyi ve nimete şükretmeyi hatırlatır. İnsanı sabır ve tahammüle alıştırır. Helal ve haramı ayırt etme kabiliyeti kazandırır. Varlığı ve darlığı bildirir, tahammülü öğretir.
Oruç, insanları alışkanlıklarının esiri olmaktan kurtarır. Değişen yeme içme saatleriyle bazı kötü alışkanlıkların değişebileceği duygusunu kuvvetlendirir.
Oruç sayesinde insanların daima kendilerini görüp gözeten ve bütün hareketlerini takip eden, fakat kendilerinin göremediği bir varlığın mevcudiyeti hakkındaki imanları artar. Bütün hareketlerinde tedbirli ve temkinli olması gerektiği, aksi takdirde yaptığı hareketlerden mesul olacağı bilinci güçlenir. Bu da insanda kendi kendini kontrol altında tutma, kendi kendini hesaba çekme alışkanlığını geliştirir.
Orucun insan sağlığı üzerinde de olumlu etkileri vardır. Yıl boyu durmadan çalışan midenin dinlenmesine fırsat verilir. Vücutta daha önce depolanan besinlerin harcanması sonucu hem vücutta yenilenme olur hem de şikâyetçi olunan fazla kilolardan kurtulmuş olunur. Dinlenen mide ve sindirim sistemi daha canlı ve mükemmel çalışmaya başlar. Böylece oruç ibadeti ruhla birlikte bedeni de aşırı tüketimin getirdiği fiziksel hastalıklardan korur.
Oruçlu olduğu zamanlarda yoksulları daha çok düşünecek, elindekileri onlara vermek isteği ile paylaşma duygusu artacaktır.
Oruçlunun ağız kokusu Rabbimizin nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. İftar edinceye kadar melekler oruçlu için istiğfar eder, mağfiret dilerler. Yüce Allah oruçlu için her gün cennetin ziynetini artırır. Şeytanların inatçıları bağlanır ve ramazanın son gecesinde bütün oruçlular mağfiret olunur.
Oruç, sahibini cehennemden korur, insanı sabra alıştırır, hastalıklara şifa olur ve vücuttaki maddi manevi kirleri temizler. Vereceği sevabın sınırını çizmeyen Yüce Yaratıcı, oruç tutanları bir daha susuzluk görmeyecekleri Reyyan kapısından cennete koyacaktır. Bu da onlara özel bir ikram olacaktır. Ruhun beslenmesi için bedenin aç ve susuz kalması gerekir. Beslenen ruhla gönül gözü görmeye, gönül kulağı işitmeye, gönül aklı çalışmaya başlar ve ruh dirilir.
Aynı varlığa inanıp aynı ibadeti yapanlar (namaz kılıp oruç tutanlar) kendilerini birbirlerine daha yakınlaşmış bulurlar.
Orucun toplumsal bir başka hikmeti de eşitlik hissini yaymasıdır. İrade ve sabır eğitimi olan orucun ibadet olmanın ötesinde, hem bireyi hem toplumu eğiten Rabbani bir terbiye olduğu aşikârdır.
Rabbani bir terbiyeye ulaşmak ümidiyle…