Allah’ın (cc) rızasını kazanmak
için yeme –içme ve şehevi duygularına karşı sabır imtihanını kazanmaya
çalıştığımız, daha önce işlenmiş günahlardan kurtuluş için bir fırsat
bildiğimiz, Allah’ın af ve mağfiretine nail olmak ve manevi menfaati yakalamak
için çaba sarf ettiğimiz, manevi havasından faydalanabilmek için onu sıradan
günler gibi değil, özel günler olarak algıladığımız bir Ramazan ayını daha
geride bıraktık.
Başlangıcı sahur yemeği, bitişi
iftar olan bu ay iki cihan saadetini arzulayan müminler için kaçırılmayacak
fırsatlarla doluydu. Tefekkür ve tövbenin bulunmaz zamanıydı Ramazan ayı. Günahlardan
arınmak için çok önemli bir fırsattı bu ay. Gözyaşı ile Allah’a (cc) yalvarıp
günahlardan kurtulma ayıydı Ramazan ayı.
Tertemiz bir kalple, günahlardan
arınmış bir şekilde karşıladık, gıybetten, yalandan ve dedikodudan uzak bir
yaşam tarzı ile geçirdik, gözyaşları ile yolcu ettik bu ayı. Gözlerden uzak bir
zeminde, Kur’an-ı Kerim tilaveti ve zikirlerle, boş yere israf etmeden, gece
uykusuz kaldım bahanesi ile gündüzleri uyku ile geçirmeden, feyiz ve
bereketinden azami ölçüde faydalanmak arzusu ile yaşadık.
Camilerde cemaatle kılmak ve
gerekirse iki namaz arasını da (birkaç defa) camide geçirmek gibi bir
fırsatımız olmadı bu ayda. Bir virüsün gölgesinde mahzun bir eda ile yaşadık o
günleri. Sadece açlığa tahammül ayı değil, aynı zamanda elimize, dilimize ve
gözümüze sahip olacağımız bir ay bildik bu ayı. Çünkü bu ay diğer aylardan çok daha fazla
sevap ve bereket kaynaklarını ihtiva eder. Namazın heybeti ve Ramazan ayının
manası ile uyumlu, tadili erkâna ve kıraatine uygun teravih namazları ile
ramazan ayının üzerimizdeki bereketini artırmaya çalıştık.
Alanı Allah’tır (cc), vereni de ben
anlayışıyla en zor ama en makbul ibadet olan zekât, fitre ve sadakalarımızı
akrabalarımızdan başlayarak, takva ehlini gözetmek suretiyle gönüllüce vermeye
çalıştık. Allah’a (cc) yaklaştıran ve zikrin en güzeli olan Kur’an tilavetini,
ecir maksadıyla, Ramazan ayında daha da artırmak için uğraştık.
Ramazan ayını, en büyük
amellerden olan Allah (cc) için ilim meclislerine iştirak ve ilim öğrenme ile
daha da ziyadeleştirme fırsatımız olmadı. İbadet ve itikâf ayı olması
münasebetiyle camiye kapanıp itikâfa da giremedik ama o duygularla evimizi ve
gönlümüzü camilere çevirdik. Son on gününde değil her gecesinde, içinde
gizlenmiş olan ve bin yıl yerine geçecek olan Kadir gecesini aradık. Allah’a el
açma ve günahlardan arınma gecesi bildik o geceyi. İçinde Kadir gecesinin
olmadığı bin aydan daha değerli olan Kadir gecesini Ramazan ayının içinde saklı
bir hazine bilip bütün gecelerinde aradık.
Ramazan ayının feyizlerinden had safhada
faydalanmak için dost çevremizi genişletmek adına yıl içerisinde aile içinde
oluşabilecek şeytani kopuklukların tedavisi, telafisi ve aile yapımızı gözden
geçirip hata ve kusurlarımızı ıslah etmek için fırsat bildik bu ayı. Meleklerin
sofrasındakilere dua ettiği yemek olan sahur yemeği olduğu bilinciyle sahur
sofralarımızı iftar sofralarındaki bolluk ve farklılıklar ile süsledik.
Kendimize, anne-babamıza,
eşimize, çocuklarımıza ve tüm Müslümanlara dua ettik. Ramazan ayını bahane
ederek insani ve sosyal görevlerimizi ihmal etmemeye, yükümlülüklerimizi
hakkıyla yerine getirmeye çalıştık. Dualarımızın makbul olacağı zamanlardır bu
vakitler. Hamd ve şükrümüzün zirvede olması gereken anlardır bu anlar.
Bir sonraki Ramazan ayına
ulaşırız inşallah. O zamana kadar helalleşmeden affedilmeyecek olan kul
haklarını gözetmemiz ve hayatımızı ona göre düzenlememiz gerekir. Elimizi ve
dilimizi de kontrol altına aldığımız bir yıl geçirmeliyiz. Cimrilikten uzak
kalmalı, bol bol sadaka vermeli, ilahi fırsatlardan had safhada faydalanmalıyız.
Dolu dolu ibadet ve yardımlaşma ile yaşanmış bir aydan sonra Ümmet-i
Muhammed’in beraberce sevgi ve mutluluğu yaşayacağı bir yıl olmalı önümüzdeki
günler.
Ramazan ayında kazandığımız güzel
hasletleri bir sonraki ramazana kadar ve hatta ömrümüzün sonuna kadar devam
ettirmeliyiz. Dini Ramazan ayına, takvayı Kadir gecesine sıkıştırmak yerine,
tüm hayatımızı Ramazanlaştırmalı ve o bilinçle yaşamalıyız.
İbadetlerimizi bayrama kadar
değil, alışkanlık haline getirip mezara kadar sürdürmeliyiz.
Sadece ibadetlerle değil, insani
ilişkilerimizle de örnek olmalı, korku ile ümit arasında yaşamalıyız.
Bu duygularla yaşayıp manevi
zirveye ulaştığımız ve mağfirete ereceğimiz bir ömür dileklerimle…