Âlemleri yoktan var eden
Rabbimize hamd, sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v), onun âl ve
ashâbına salât ve selam, kıyamet gününe kadar İslam yolunda yürüyenlere selam
olsun!
Yeryüzünde insanlık Hz. Âdem ile
başlamıştır. Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler Allah’ın
varlığı ve birliğini ifade eden tevhid ilkesini savunmuştur. Bizi en güzel
surette yaratan, bu tasarrufuyla bize şereflerin en büyüğünü bahşeden Yüce
Allah, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla bize yol göstermiş, doğruyu ve
yanlışı bildirmiştir. Bizim için tek gerçek, Âlemlerin Rabbi’ne olan iman ve
teslimiyetimizdir.
İslam, toplumun huzur ve
mutluluğuna önem vermiş, bu huzuru ve mutluluğu gerçekleştirmek için bazı
kurallar koymuştur. Bireylerin sevgi ve saygı içerisinde kardeşçe yaşamasını
önemseyen, bedenen ve ruhen sağlıklı nesiller yetiştirmeyi şiar edinen İslam’da
örnek alınması gereken en güzel model Hz. Muhammed’dir (s.a.v). Hem geleceğe
emin adımlarla yürümek hem de ebedi hayatı kurtarmak için önce kendimizi, sonra
da gençlerimizi İslam inancı üzere yetiştirmeliyiz. Kendimizi ve neslimizi
cennete sokacak ve cehennemden uzaklaştıracak şeylerle mücehhez olmalıyız.
Emredilen her ibadette bizim için
birçok faydalar mevcuttur. Gönülde, dilde ve davranışlarda istikamet
alışkanlığı kazandıran tevhid akidesinden, ruhsal yapıyı güçlendirmesinin yanı
sıra fiziksel yapıyı da dengeleyen namaza; nimetin kadrini bilmeyi ve nimete
şükretmeyi öğreten oruçtan, kalbi cimrilik hastalığından ve malı fakirin
hakkından temizleyen zekâta; benlik duygusunu törpüleyen ve nefse sevgili gelen
her şeyin feda edildiği kurbandan, hem maddi hem de manevi bir ibadet olan
hacca kadar bütün görevler insanın ve insanlığın hayrına ve mutluluğunadır.
Bunlar, geldiği asra hitap ettiği gibi asırlar sonrasına da cevap üretecek
mahiyetteki kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve
rahmet olan Kur'an’da dile getirilmiştir. Uygulama örneğini de insanı insan
yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olan rahmet elçisi Hz. Muhammed
(s.a.v) bizlere yaşantısıyla göstermiştir.
İhtiyaç, nimet veya hatalardan
dolayı rahatlık, huzur ve mutluluk kazandığımız; bize ilahi bir yücelme
sağlayan duamızla huzuruna durduğumuzda bize bahşeden; hayatın ritmine uyup
görevlerimizi aksattığımızda ve geçmişle ilgili pişmanlıklar yaşadığımızda güzel
bir armağan olan tövbe ile bizi sevindiren; yıl içerisinde rahmet mevsimi
aylarıyla; toplum arasında düşünce, inanç, amaç ve hizmet birliğini sağlayan
günleriyle; arınma, paklanma, aklanma, ibadet, dua ve istiğfar geceleriyle;
saadete ermenin şifresi, yüce duyguların zirve yaptığı, güzel hasletlerin
canlandığı, sürpriz ihsanların içinde olduğu bayramlarla bizi ödüllendiren Yüce
Allah, huzurun temelini de ailede kurmuştur.
İslam’ın üzerine bina edildiği
ümmet anlayışı içinde, aynı değerlere inanan insanların arasında ebedi ve kutsi
bir bağ olan kardeşlik bağı ile bağlı, barış ve müsamaha içinde, herkesin
güvendiği bir fert olarak, inanmakla kalmayıp inandığı gibi yaşayan, güneşin
doğup aydınlattığı her yeri huzur yuvası yaparak, şefkat, muhabbet, hürmet ve
edep üzere, Ensar anlayışıyla yaşamak asli görevimizdir. Bu inançla tarihte
dünyanın çeşitli yerlerinde, tüm insanlığın yüz akı olan medeniyetler inşa
ettik ve inşa etmeye devam edeceğiz.
Her doğan ölmeye adaydır. Bu
ölümlü dünyada nasıl yaşadığımız, ahirette önümüze çıkacak tek şey olacaktır.
Hakkın karşısında her zaman batıl olmuştur. Önemli olan bizim hangi tarafta yer
aldığımızdır. Fiziki olarak mükemmel yaratılan bedenimizi, bize verilen ruhla
bütünleştirebilmemiz ve huzuru yakalayabilmemiz için, Yüce Allah’ın gönderdiği
elçilere uymamız, emirleriyle hayatımızı düzenlememiz, İslam fıtratı üzere
başlayan hayatımızı tevhid inancıyla devam ettirmemiz gerekir. Amacımız
özümüzde ilahi sır olarak taşıdığımız ruhumuzu, Allah’ın bahşettiği
güzelliklerle donatarak, Allah’ın muhabbetine nail olan bir kul mertebesine
yükselmek olmalıdır.
Bunu başardığımız zaman gün
bizim, yarın bizim, dünya ve ahiret saadeti hepimizin olacaktır.