İnsanı en güzel surette yaratan Yüce Allah, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla onlara yol göstermiş, doğruyu ve yanlışı bildirmiştir. Güzel ahlakı öğreneceğimiz ilk kaynak Kitabullah, ikinci kaynak ise Resûlullah’tır. Ayetlerle öğreneceğimiz yaşam tarzının uygulama örneğini bizlere Peygamberimiz (sav) sunmuştur. Hadis külliyatına baktığımızda büyük bir çoğunluğunun ahlak le ilgili olduğunu görürüz.
İnsanlığa iman ve ibadet hususunda dosdoğru yolu öğreten Hz. Peygamber Efendimiz (sav), ahlak hususunda da en güzel örneğimiz olmuştur. Onun ahlakını Allah Zülcelal “Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” ayeti kerimesi ile övdü ve bize örnek gösterdi. O, sadece müminlerin değil, mümin olmayanların da hayran kaldığı üstün bir ahlaka sahipti. Bu güvenden ötürü ona “el-Emin” unvanını vermişlerdi.
Çocukluğu ticaretin içinde geçen Hz. Muhammed (sav), yirmili yaşlarında olduğu halde; olgun hal ve hareketleriyle dikkat çektiği, azimli, güvenli, itibar sahibi ve iyi ahlaklı bir tüccar olduğu için Muhammedü’l-Emin (Güvenilir Muhammed) olarak anılmaya başlamıştı. Uzak yerlere gidenler emanetlerini ona bırakıyor, kervanların başında o olduğunda herkes rahat oluyor, başarılı ve dürüst kişiliği ile Yemen ve Suriye taraflarına sermayesiyle ticari yolculuklar yaptıran Hz. Hatice’nin gönlünü ve güvenini kazanıyordu.
Mekke’de zulümlerin, haksızlıkların, zorbalıkların ayyuka çıktığı dönemde, bunlara çözüm üretme ve mazlumların yanında olma, suçluların karşısında dimdik durma adına Erdemliler Sözleşmesi’ne (Hilfu’l-fudûl) daha yirmi beş yaşında dâhil olan kişiydi Hz. Muhammed…
Huzurlu bir aile yaşantısı, başarılı bir ticari hayatı, toplum içinde saygın konumuyla daha peygamber olmadan örnek insan olarak toplumun önündeydi Hz. Muhammed…
Muhtelif zamanlardaki yangın ve sellerden zarar gören Kâbe onarılmış, sıra Hacerülesved’in yerleştirilmesine gelmişti. Herkes bu büyük onurun kendi kabile reisine verilmesini istiyordu. Adil ve emin olan Hz. Muhammed’in çözümü herkesi rahatlatmış ve mutlu etmişti.
Hz. Peygamber Efendimizin ahlakı Kuran’dı. İnsanlığın hidayet kaynağı olan Kuran-ı Kerim’i getiren ve içindeki emir ve yasakların tatbikatını bize gösteren iyi bir örnek ve terbiyeci idi. Her konuda ifrat ve tefritten kaçınırdı. Her şeyi ölçülü, ahenkli ve güzeldi. Ahlakının bir yönü de kararlılık ve devamlılık, yani sebat idi. “Muhakkak ki sen, azim (yüce, yüksek) bir ahlak üzeresin" (Kalem/4) ayeti kerimesi ile bu yönü övülmüştü.
Hz. Peygamber Efendimizin (sav) ahlakının temelinde takva vardı. Onun ahlakını kemale erdiren bir hasleti de ihlâstı; yani amelini sırf Allah rızası için işlemesi, kulluğunda O’ndan başka maksat gözetmemesi, riyadan, gösterişten, menfaat ve şöhretten uzak kalmasıydı. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, Hz. Peygamber Efendimizi (sav) “doğru sözlü” olarak övmüştür. Çünkü hiç yalan konuşmamış, en ufak bir hileye başvurmamış, hayatı boyunca hep doğru sözlü olmuş ve ümmetine de daima doğruluğu tavsiye etmiştir.
Cömertlik konusunda eşsiz bir ahlaka sahipti. Kendisinden bir şey istendiğinde “hayır” dediği görülmemişti. Verdikçe sevinir, sevindikçe verir, verirken sevindirir ve kalpleri ısındırırdı. Gençlik çağından itibaren çalışmış ve hiçbir zaman tembellik etmemiş, daima çalışmayı teşvik etmiştir. Dilenciliği hoş görmez, çalışabileceği halde istemeyi mümine yakıştırmazdı. Herkesin hayran kaldığı, hiçbir insanın tahammül edemeyeceği zorluklara sabreden asil ve şerefli bir insandı. Onu manen veya bedenen inciten hakaretlere, kötülüklere sabreder, müminlere de sabrı tavsiye ederdi.
Kendisine iman edenlerin emniyetini en iyi şekilde sağlayan, şecaatli ve tedbirli bir devlet adamıydı. Şecaatinin kaynağı, Allah Zülcelal’e olan tevekkül ve teslimiyetiydi. Bu özelliği müminlere de örnek olur, onları her daim cesaretlendirirdi. Adalet ve eşitlik hususunda kendisini diğerlerinden ayrı tutmaz, diğer Müslümanlar gibi develere nöbetleşe biner ve işlerden payına düşeni yapardı. Eli altındaki hizmetçilere, hatta savaş esirlerine bile adaletle davranır, kendi yediklerinden yedirip giydiklerinden giydirirdi. Zulmü şiddetle yasaklar, adaleti emrederdi.
Yüce Allah onu içinde yaşadığı muhitin kötülüklerinden çeşitli şekillerde muhafaza ediyordu. Müstehcen sözleri konuşmaktan kaçınır, edebini muhafazaya çok itina gösterirdi. Öfkesini tutmakta, kötülüğü affetmekte ve yumuşak huylulukta eşsiz bir üstünlüğe sahipti. Bu yüksek hasletleriyle her zaman insanların arasını bulur, uzlaştırır ve kavgaları bertaraf ederdi. Hayatının her anında çocuklara, yoksullara ve zayıflara karşı merhametli, akrabalarına karşı sevgi doluydu.
İnsanları ahiret hayatında ebedi azaptan kurtarmak için adeta çırpınır, şeytanın tuzaklarına düşmemesi için ümmetini bir baba şefkati ile ikaz ederdi. Çok merhametliydi. Sadece takva ehline değil, kusurlu ve günahkâr olanlara, cahil, kaba saba bedevilere de aynı merhameti gösterirdi. Rahmet ve keremde umman gibiydi. İnsanlara kıymet verir, değerlerini bildiğini gösterir, nezaketi uzaktan gelenlere olduğu gibi yakınlarından da esirgemezdi. Yüce gönüllü, nazik ve derin bir tevazu sahibi idi. Sıradan bir insan gibi, hatta daha da alçak gönüllü davranır ve öyle hayat sürer, kendisine bir ayrıcalık yapılmasını istemez, kendisine başvuran aciz ve yoksulların işleriyle meşgul olur, fakirlerle oturmaktan hoşlanır, fazla övgü ve dalkavukluğu sevmez, ibadetleriyle böbürlenmezdi. Son anında “Refik-ı Ala” diye andığı Mevla’sı tarafından sevilen Hz. Peygamber Efendimizin (sav) kendisi de sevgi doluydu. Aile efradına, ehlibeytine, ashabına ve müminlere karşı çok muhabbetliydi. Çünkü o, kab-ı kavseyn (çok yakınlık) makamının sahibiydi.
Hz. Muhammed; eş olarak, baba olarak, dede olarak, komşu olarak, akraba olarak, arkadaş olarak, peygamber olarak bir ahlak abidesi idi. Duası da ahlak üzere idi.
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlakımı da güzelleştir!”