Dünyamızı sarsan bulaşıcı bir hastalığın tehdidi altındayız. Dünya gündemini meşgul eden bu olay karşısında avamından entelektüeline kadar her kesimden insan bu bulaşıcı hastalık hakkında bir takım yorumlar yapmaktadır. Çok yönlü iletişim vasıtaları ile ilginç ve bazen de absürt yorumlara tanık olmaktayız. Komplo teorileri ise işin cabası, fakat bunları da yabana atmamak gerekmektedir. Biz bu olaydan önce bizzat insanın kendi ontolojik yapısını analitik olarak tahlil etmemiz gerektiği kanaatindeyiz. Sadece bu olaya ilişkin değil, yaşamın her alanı ile ilintili olarak insanın hayata bakışını ve olaylara yaklaşımını tahlil etmek durumundayız. Öyle ki, insanda iki tür psikoloji, iki tür ideoloji, iki tür aidiyet duygusu ve düşüncesi vardır. İnsan bu temayülleri ile hayata - tabiata ve olaylara bakar ve bu temayülleri ile yaşar ve yoluna devam eder. Elbette bu yaşayış şekli ya tahrib edicidir veya imar ve ihya edicidir. Din literatüründe bu temayüle "rahmani akıl" ve "şeytani akıl" denmektedir. İnsan fizyolojik ve psikolojik olarak ihtiyaç sahibidir. İnsanın dünya hayatında gıdaya, barınmaya, mala, mülke, eşyaya ve aileye ihtiyacı vardır. İnsan gereksinimlerini karşılamak için "şakilesine göre" bu iki akıldan birini kullanır. Rahmani akıl insana, bu ihtiyaçlarını karşılarken hakka, hukuka riayet etmeyi, paylaşımcı olmayı, haddini bilmeyi, tabiatı ve ekolojik dengeyi tahrib etmemeyi telkin eder. "Şeytani akıl" ise insana bu ihtiyaçlarını karşılaması için sınır tanımamayı, hukuku çiğnemeyi, öldürerek de olsa gasp ve talanı, kısacası ekini ve nesli helâk etmeyi telkin eder. Bu tür insan zümresinin bugüne kadar yeryüzünde yapıp ettiklerine baktığımızda kendileri dışındaki insanlara ve tabiata hep hoyratça davrandıklarını, yani kötülük yaptıklarını görmüş olacağız. Kadim tarihlerde Firavun, Haman ve Karun gibi kötü figürleri ilahi menşeli kitaplarda gördüğümüz gibi günümüzde de bu kötülerin temsilcileri olan emperyalist ülkeleri ve bu ülkelerin perde arkasındaki sermaye baronları olan birkaç Siyonist aileyi görüyoruz. Bunların öne çıkanları Rothschild, Rockefeller ve Soros aileleridir. Dünya para sermayesinin %'de 90'a yakını bunların elindedir. İşte bu imkân ve gücü ellerine geçirmek için değişik şeytani taktiklerle savaş çıkarıp ekini ve nesli helâk edenler bunlardan başkası değildir. En son bu ailelerin karanlık dünyasını deşifre eden bir videoda Amazon ormanlarında ve Avustralya'da çıkan o büyük yangının perde arkasında bu ailelerin olduğu iddia edilmekte.. Sahnede gördüğünüz kan içici ABD ise bunların en büyük piyonudur.
Bakınız, yazacaklarımız asla bir komplo teorisi değildir. David Rockefeller aleni olarak şu sözleri dile getiriyor:
"Yeryüzünde yaşayan insan sayısı çok fazla. Dünya bunu kaldıramaz. Mevcut nüfus dünya için büyük tehdittir. Bu dünyada iyi ve kaliteli bir hayat yaşamak için 500 milyon nüfus yeterlidir." Peki bu ifadeler ne anlama gelmektedir. Adam daha ne desin? Niyet ortada! Bugüne kadar söz sahibi oldukları hükümetlere sundukları "nüfus plânlaması" üzerine projeler hep bu amaca matuf. Hatta milyonlarca doğum kontrol haplarını ve gondomları ücretsiz olarak az gelişmiş ülkelere dağıtmaları aynı emele hizmet içindir. Fakat bununla yetinmeyip farklı alternatifler de üretmektedirler. Bir taraftan savaşlar, diğer taraftan doğum kontrolleri ve diğer bir taktikleri de salgın hastalıklar. Bakınız, Siyonistlerin salgın hastalıklara yaklaşımları yeni bir savaş yöntemi değildir. Siyonistlerin kutsal kitabı Tevrat'ta "ilahi ceza" olarak geçen bu durum Tanrı'dan rol çalmak olarak tezahür etmektedir. (Tevrat; Hezekiel: 28/23) Biz bunu tarihi metinlerde görüyoruz. Meydan Laurus'da şöyle bir kayıt geçmektedir: "Ondördüncü yüzyılda Avrupa'da veba salgınından çok büyük ölümler yaşandı. Bu durum karşısında Vatikan Katolik Kilisesi Temsilcisi Papa Clemens VI Bob Avignon vebanın nereden kaynaklandığını öğrenmek ve hastalığın yaygınlaşmasını önlemek amacıyla geniş kapsamlı bir soruşturma başlatıyor. Soruşturma sonucu bu işi o dönemde İspanya'da faaliyet gösteren gizli bir Siyonist Yahudi örgütünün kasıtlı olarak veba hastalığını yaydığı deşifre edilmiş. Yakalanan örgüt üyeleri bu işi ilahi bir emir olarak yaptıklarını itiraf etmişlerdi. Gerekçeleri ise muharref Tevrat'ta geçen şu ayetti: "Ve o ülkelerin içerisine veba ve sokaklarına kan göndereceğim ve çepeçevre onun üzerine gelen kılıçla içindeki yaşlılar, çocuklar düşecekler ve bilecekler ki ben Rabbim." (Tevrat; Hezekiel: 28/23) (Geniş bilgi için Meydan Larus: C. 12, S.551. 2. Lexikon: Ses Mittelalters (Ortaçağ) Band. 11, S. 784-785. Gizli Dünya Devleti) Siyonist Yahudilerin o dönemde özellikle İspanya'da bu tür kötülükler yapmaları sonucu o topraklardan topluca sürülmelerine neden olmuştu. Yine İspanya'da vuku bulan ve bütün Avrupa'ya yayılıp 50 milyon dolayında insanın ölümüne neden olan 1918 - 1919 yıllarında "İspanyol Gribi" denilen salgın hastalığın perde arkasında yine Siyonist örgütlerin olduğu iddia edilmektedir. Elbette ki bu iddianın kesin verileri yok. Fakat baştan beri ifade ettiğimiz gibi "şeytani akıl" deyince ilk akla gelen Siyonizmin inanç sistemi olmaktadır.
Bu zihniyete sahip olan insanlar kendi rahatları, kendi konfor ve zevkleri için başka insanların çekecekleri eza ve cefayı görmezler. Hatta bundan sadistçe zevk bile alırlar. Kısacası şeytani akla sahip olanlar nefsani hayat tasavvurlarına engel gördükleri insanları "itlaf edilmeleri gereken mahluklar" olarak görmektedirler. Kitle imha silahlarını bunun için icad etmişlerdi. Enerji kaynaklarını ele geçirmek ve sömürü düzenlerini tahkim etmek için savaş çıkarıyorlar. Savaşın sürekliliği için ise mütemadiyen silah üretiyorlar. Bu tıynete sahip olan güç odakları atom enerjisini atom bombasına dönüştürdüler. ABD Hiroşima ve Nagazaki'ye attığı atom bombaları ile 250 bin dolayında insanı katletti. Bu olayın akabinde sicili bozuk olan ABD dünya halkları nezdinde daha da bir itibar kaybetmesine neden oldu. Nihayetinde, "şeytani akıl" sahibi olan bu kesim sömürü düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için "yıkıcı ve tahrip gücü yüksek" olan farklı "toplu imha silahları" arayışına koyuldular. Bu silah "ölümcül bulaşıcı hastalık" silahından başkası değildi. Zira dünyanın kadim tarihinden bu yana insanoğlu tifo, tifüs, kolera gibi birçok bulaşıcı hastalığın muhatabı olmuştu. Ve zaman zaman bu tür hastalıklara maruz kalan insanlar kitleler hâlinde ölmüşlerdi. Şeytani akıl buradan yola çıkarak milyonlarca insanı "itlaf edilmesi gereken mahluk" olarak gördüğü için bu emelleri uğruna "biyolojik kitle imha silahı" üretmek için neden labaratuvar çalışmasına girmiş olmasınlar ki?