Emanuel Karasu Kimdir?
Selanik doğumlu musevi asıllı -İspanyol yahudilerinden- Osmanlı siyaset adamı, avukat.II. meşrutiyet'ten sonra meclis-i mebusana girdi. 31 mart'ın ardından II. Abdülhamit'e tahttan indirildiğini bildiren kurulda yer aldı. 1912 ve 1914 yıllarında iki sefer daha mebus seçildi.
Birinci Dünya Harbi sırasında iaşe müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında büyük çapta yolsuzluklar yapmış ve servetini bu yolla kazanmıştır.Mondros Mütarekesinden sonra İttihat ve Terakki üyeleri savaş suçlusu olarak soruşturmaya tabi tutulunca, İtalya’nın Trieste şehrine kaçtı ( Emanuel Karasu, Libya'nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesine yardımcı olmuş ve bu yardımından dolayı Osmanlı topraklarından kaçınca kolaylıkla İtalyan vatandaşlığı hakkı alabilmiştir.) Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1930'larda döndü. 1934'te son nefesini verdi.
Arnavutköy'deki Sefarat Mezarlığı'nda gömülü. Adının çift m ile yazıldığı mezar taşında şöyle deniyor: "İkinci Meşrutiyet'in ileri simalarından İstanbul Mebusu Emmanuel Karasu. Ölüm tarihi: 1934." Mezarlığın kayıtlarına göre 1 Haziran 1934'te toprağa verildi. Amcasının oğlu danone'nin kurucusu izak karasu'dur.Karasu; siyonizmin baş uygulayıcısıdır.
İtalyan Hahambaşıdır.1897 Basel Konferansı toplanır.Kararlar alınır.Karasu'ya bu kararları pratiğe geçirme görevi verilir.1903'e dek bütün Osmanlı"yı, Osmanlı sultanlarını didik didik inceleler.5 sene hazırlık yaptıktan sonra,kararını verir:"Ben gelip Selanik"e yerleşmeliyim. Benim için en güvenli muhit orası."
Emanuel Karasu, daha işin başlangıcında Avrupa’dan gelen siyonistlerle Filistin’i istemek için saraya gitmişti: ‘Emanuel Karasu da 1898’de Sultan Hamid’den Filistin’de kurulacak Musevi yurdu için, Kudüs Sancağı içindeki Çiftlikati hümayunların önce kendilerine satılmasını, padişah’ın bu öneriyi reddi üzerine 99 yıl kiralanmasını isteyen Siyonist heyetine katılmıştı.’ Karasu, siyonistlerin II. Abdülhamit’e Filistin’e Yahudi göçünü kabul ettirmek uğrunda görüşmelerinin devam ettiği günlerde Herzl gibi II. Abdülhamit’e dostane tavırlarla yaklaşmaya çalışmıştı. Padişahın siyonistlere red cevabı sonucu, Karasu da daha sonra II. Abdülhamit’e karşi olacaktır.Bernard Lewis, Selanik Yahudilerinin yalnız mason locaları aracılığıyla Jöntürklere büyük destek verdiklerinden ve bu destekte Emanuel Karasu’nun "önemli bir insan" olduğundan söz eder."
İttihat ve Terakki"yi önce dernek olarak kurar.Osmanlı"nın içinde ilk Mason Locası"nı açtı:
Önce Selanik'te, Makedonia Risorta, ardından İzmir'de, Bursa'da, İstanbul'da. Mason locasının ilk başkanı,üstadı idi.Selanik'tekisivilleri ve askerleri mason yaptı.
Askerleri etkileyerek Sultan Abdülhamit"in üzerine gönderdi. İsyan ettirdi. Hareket ordusu dediğimiz hareketin temelinde yatan budur.Sultan Abdülhamit"e yaveri, "Padişahım emredin, bunları derhal tevkif edeyim, gücüm var" dedi. "Hayır" dedi Sultan, "Bunlar benim tebaamdır, ben kan dökülmesini istemiyorum, ne istiyorlarsa söylesinler yapalım." Ne istedi bunlar? Meclis-i Mebusân"ın yeniden açılmasını. Meclis-i Mebusân"ı 1878"de işbaşına gelir gelmez, Sultan Abdülhamit neden kapatmıştı? Dedi ki, "Ya bu nasıl İslâm meclisi? Devlet İslâm devleti ama meclisteki çoğunluk gayrimüslimlerden oluşuyor. Rum, Ermeni ve Yahudi"ler çoğunluğu teşkil ediyor. Niye Anadolu insanı karasaban peşinde koşuyor, Rum, Yahudi, Ermeni milletvekili oluyor? Böyle İslâm Meclisi olmaz" dedi kapattı.
30 sene kapalı kaldı. Asker baskısı ile 1908"de yeniden açıldı.
Emanuel Karasu, Selanik milletvekili olarak Meclis"e geldi. Yine çoğunluk gayrimüslimlerdeydi."1908 Jöntürk İhtilali sonrası, İstanbul yurt dışı ve yurt içinden gelen siyonistlerle dolmuştu. Bu durumdan yararlanan, Dünya Siyonist Örgütü lideri David Wolffsohn da İstanbul’a gelmişti. İstanbul’da etkin, yurt dışından gelen siyonistlerden ikisi Dr. Victor Jacobson ve Vladimir Jabotinsky idi. Yerli siyonistlerden Emanuel Karasu, Hayim Nahum, Nissim Ruso, Behar Efendi vb. de İstanbul’da toplanmışlardı." Siyonistlerin iyice yörüngesine giren Hayim Nahum, Siyonist Örgütü ile Jöntürkler arasında arabuluculuk görevi yapıyordu. Jacob M. Landau’ya göre, Jöntürklere en etkili üç siyonist isim, Hayim Nahum, Emanuel Karasu ve Moiz Kohen idi.""JöNtürklerin yönetimindeki Türkiye’de, siyonizmi dolambaçlı yollardan ya da bir çesit"muhlisine husul" yöntemiyle hedefine ulaştırmak uğrunda en ilginç çalismayi Emanuel Karasu ve Dr. Jacobson yapmak istemişlerdi. Emanuel Karasu tarafından, Şubat 1909’da Filistin’i de içerisine alacak şekilde "Osmanlı Göçmen Kumpanyası" kurulmuştu. "Osmanlı" deyişiyle genelleme yapılmaktan amaç, Yahudiler üzerindeki Jöntürklerin kuşkusunu dağıtmaktı.
Emanuel Karasu’nun bu girişimi, "politik özerklik hedefine doğru ilk adımdı." İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başını çeken Ahmet Rıza, Enver Paşa, Talat Bey ve Nazım Bey Filistin'e yahudi göçünün Osmanlı devletine yarar sağlayacağını iddia ediyorlardı.
Oysa onların bu iddiaları mason localarından aldıkları telkinlere dayanıyordu. Bir yıl içerisinde Sultan Abdülhamit"e hal kararı aldırdı.27 Nisan 1909 Salı günü öğleden sonra dört kişilik heyet Abdulhamid'e gider. Sözcü Emanuel Karasu'ydu.Selanik Mebusu Karasu, Meclis-i Milli'nin Abdülhamid'in hal'ine karar verdiğini, kendilerinin bunu tebliğle görevlendirildiklerini söyledi ve hükmü üç sözcükle özetledi: "Millet sizi istemiyor." Abdülhamid: "Bir Türk padişahına ve İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı? Emanuel Karasu (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat Toptani (Arnavut) ve Ahmet Hikmet Paşa (Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra muhalefet saflarına geçen Gürcü).
Kendilerinin en güvenli saydıkları Selanik"e sürgüne gönderildi.Karasu mason localarını kullanarak İttihat ve Terakki"yi parti haline getirdi. Meclis"te çoğunluk Emanuel Karasu"nun elinde idi. Kendisine bağlı olan askerleri ordunun başına getirdi. Harbiye Nazırı yaptı, ordu kumandanı yaptı. başkumandan yaptı. Askeri gücü eline aldı. Siyasi ve askeri gücü eline alınca, sıra plânın ikinci aşamasına gelmişti, Osmanlı yıkılmalı idi.Önce Libya"yı İtalyanlara verdi. Ne gibi hilelere başvurarak verdiği tarih kitaplarında yazıyor. Sonra Bulgar"ı, Yunan"ı, Rus"u birleştirdi. Balkan harbini çıkarttı. Bunlar Yeşilköy"e kadar geldiler. Hiç lüzumu yokken, Osmanlıyı cihan harbine sokturttu.Siyonistler Cihan harbini büyük İsrail"i kurmak için çıkarttılar.Osmanlı"yı harbe sokmak için Alman askerlerine Osmanlı askerinin elbiselerini giydirip Sivastopol"ü bombalattılar. Rusya"ya harp ilân ettirdiler. Galiçya"dan Yemen"e kadar 30 cephede savaştırdılar Osmanlı askerini. Çanakkale onlardan sadece bir tanesiydi. Osmanlı, bütün dünya ile 4 sene boyunca savaş halinde kaldı.Osmanlı bunu 4 sene sürdürdü, her biri birer Çanakkale gibi destanlardı bu 30 cephenin hepsi. Sonunda bitap düştü Sevr"i imzalattırdılar.
Sabatay Sevi Kimdir?
1626’da İzmir’de yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Din adamı olarak yetiştirilen Sabetay Sevi, 39'uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı ve 31 Mayıs 1665 tarihinde Mesih olduğunu ilân etti.
Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudiler'i bir araya toplayacaktır. Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yaptı ve taraftarlarının sayısını her gün arttırdı. Avrupa'dan Yemen'e, Kuzey Afrika'dan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar, kaynaşmalar oldu. Bunun sonucunda heyecan kasırgası ile Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım doğdu.
Bu akım, Hristiyanlar arasında etkileşimlere, Müslümanlar arasında ise sert ve ciddî tartışmalara yol açtı. İnsanlar, Sabetay Sevi'ye tapmaya, sinagoglardaki konuşmalarından sonra taşkınlıklar yapmaya başladılar. Kimse, neler olabileceğini kestiremiyordu. Sabetay Sevi, oluşmasına yol açtığı heyecan seline kapıldı. Taraftarlarıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin başşehri Istanbul'a doğru yürüyüşe geçti. Bu olay üzerine Sevi tutuklandı ve yargılandı.
Sultan Dördüncü Mehmet, çok uzun süren yargılamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevi'nin önüne iki seçenek kondu: İddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi: "Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım." der, Aziz Mehmet Efendi adını alır. Taraftarlarının bazıları bu ihaneti kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder. Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir. Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir çıkış yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. "Can bedenden çıktı." Diyerek, eski dinine döndüğünü îma eder.
Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, 'dönme' veya 'avdeti' denilir. Fakat onlar, İslâmiyet'i kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz. 1676 yılında Arnavutluk'a sürgüne gönderilirler ve Sabetay Sevi, aynı yıl Arnavutluk'ta ölür.
Hayim Naum Kimdir?
Osmanli Devleti’nin son Hahambasisi olan Hayim Naum, ömrü boyunca çevirdigi entrikalarla ün yapti. II. Abdülhamid, Ittihat Terakki, Mütareke Yillari ve Cumhuriyetin kurulusu asamalarinda, tüm iktidar degisikliklerinden zarar görmeden faaliyetlerini devam ettirdi.
Hem itilaf hem de ittifak devletlerinin yetkilileriyle siki bir sekilde görüsmelerde bulunacak kadar etkili oldugu gibi, arkasinda büyük bir gücü bulunduran karanlik bir sahisti. Ismet Inönü ile çok yakin bir iliski içine girerek Lozan Konferansinda danismanlik yapti.
Naum, 1873 yilinda Manisa’da dogdu. 1893-97 yillari arasinda Fransa’da egitim gördü. Burada, Uygulamali Yüksek Arastirmalar Okulu Dini Bilimler bölümünü bitirdi. Yasayan Dogu Dilleri Özel Okulu’nda Farsça ve Arapça dilleri alaninda egitim görerek mezun oldu.
Bu egitimi sirasinda sürgünde bulunan Jön Türklerle yakin temaslarda bulundu. Hayati boyunca en büyük destegi, Yahudi-Alyans örgütünden gördü. Yaptigi bütün çalismalari ve girisimleri rapor edercesine bu örgüte yazdigi mektuplari vasitasiyla bildirdi. Bu amaçla neredeyse haftada birkaç kez mektup yazdigini görmekteyiz.
Bu büyük Yahudi örgütünün en önemli çalisanlari ve aktif üyeleri din adamlarindan olusuyordu. Ilk baslarda tutucu din adamlari yerine ilerici hahamlari desteklemek ve etkilerini arttirmak maksadiyla kurulan ve kendilerini Siyonistlere karsi göstermelerine ragmen, özellikle Osmanli Devleti’nin yikilmasina paralel olarak Israil Devleti’nin kurulmasi asamalarinda önemli etkilerde bulundugu anlasilmaktadir. Fransa’dan döndükten sonra (1897) Alyans adina fiili olarak çalismaya basladi. Önce örgütün destegiyle Istanbul’daki Haham Okulunda müstakbel kayinpederi Abraham Danon’un yardimciligina getirildi.
Bu tarihten itibaren Yahudi cemaatinin yönetimini eline geçirmek için uygun zamani kollamaya basladi. Devlet kademelerinde etkili olmanin önemli bir göstergesi olan Hahambasiliga geçmek için ugrasti. Bu istegi, Alyans örgütü tarafindan da benimseniyordu. On yil boyunca cemaat içindeki basamaklari bir bir çikti. Bu arada örgütün izin ve yönlendirmeleriyle 1899 yilinda görev yaptigi okulun yöneticisinin kiziyla evlendi. Naum, yükselisine katkida bulunacak her yola basvurmaktan çekinmedi.
Sultan’in kitapliginda görev almaya çalisti. 1900-1904 yillari arasinda Yüksek Istihkam ve Topçu Okulu’nda Fransizca ögretmenligi yapti. Aralarinda Ismet Inönü’nün de bulundugu ögrencilere ders verdi.
II. Mesrutiyetin ilanindan sonra, ileride istifade etmek üzere bazi subaylarla çok yakin iliskiler içinde bulundu. Nitekim, bu iliskiler savas sonrasi dönem için önemli bir zemin olusturacak, hem içerde hem de yurt disinda genis çapli faaliyetlerde bulunmasina imkan saglayacaktir. II. Mesrutiyetle birlikte Naum ve dolayisiyla Yahudi örgütleri siyaset alanindaki faaliyetlerine hiz verdiler.
Yaptiklari yayinlarla Jön Türk hareketini desteklediklerini beyan ettiler. Alyans’in isleri daha da gelisti. Devrin yöneticileriyle iliskiler daha da hizlandirildi. Bu arada Naum önce Hahambasi vekili ve kisa bir süre sonra da Hahambasi seçildi (1909). Bu göreve geldikten bir süre sonra Edirne, Selanik, Iskenderiye, Kahire, Sam, Beyrut ve Izmir’i içine alan genis kapsamli bir geziye çikti (1910).
Naum, Yahudilerin Filistin’e gidip yerlesmelerine, arazi satin almalarina önemli bir engel teskil eden ve II. Abdülhamid tarafindan uygulamaya sokulan “kirmizi pasaport” uygulamasindan kurtulmak için girisimlerde bulundu. Ittihat ve Terakki bu uygulamaya Eylül 1913 yilinda son verdi. Diger taraftan çok sayida Yahudi’nin Osmanli vatandasligina geçirilmesi için her türlü yola basvurdu. Idarecilere baski kurma yoluna gitti ancak, basarili olamadi. Naum’un en büyük özelliklerinden birisi, kim olursa olsun iktidarda bulunan hükümetin adami gibi davranmasidir.
Sultan Abdülhamid devrinde saraydan yana, Ittihat ve Terakki iktidari boyunca Jön Türklerle beraber, Mütareke yillarinda mevcut hükümetin yaninda, Kurtulus Savasi’nda Kuva-yi Milliyeci’dir.
Lozan’daki baris görüsmelerinde Türk heyetinin danismani ve sonrasinda M. Kemal’in adamidir. Is bitiricidir, girisimcidir, içte ve dista her hükümetle direkt baglanti kurabilen, resmi sifati olmadigi halde resmi görevli gibi hareket eden, din adamindan çok diplomat, bürokrat, siyaset adami, elçi. Kendi ifadeleriyle ilk resmi görevi, Osmanli Devleti ile Itilaf Devletleri arasinda Çanakkale Savasi öncesinde uzlasmayi saglamak.
Ancak, Ingiltere ve Fransa’nin tekliflerinin agir bulunmasi ve Osmanli Devleti’nin reddetmesi ile basarisiz olur. Güya, Osmanli Devletinin içinde bulundugu durum, “çatismanin uzamasini önleyebilecek bir baris görüsmesine uygun degildir” 1918 yilinda çiktigi yurt disinda, tarafsiz kesimleri Türk davasina kazanmaya çalismaktadir. Bu sebeple Fransiz ve Alman gizli servislerinin takibine ugrar. Bu maksatla Siyonist liderler ve Yahudi kökenli önemli kisilerle görüsmeler yapar.
Naum’un, sinsi faaliyetleri hakkinda çok önemli tespitlerde bulunanlardan birisi de Lozan görüsmelerindeki Türk heyetinde bulunan Riza Nur’dur. Naum’un Londra ile Ankara arasinda sürekli gidip gelmesi dikkat çekicidir. Görüsmeler devam ettigi sirada Paris gazetelerinden birinde çikan bir haberde Naum, “Merak edilmesin, Ismet benim ahbabimdir. Sözümden çikmaz. Gider isi düzeltirim” ifadeleriyle düsman tarafina garanti verirken, arkasindan, “Ben geliyorum. Isi düzelttim. Size mühim haberim var. Sakin ben gelinceye kadar görüsmeleri kesmeyin” seklinde bir telgrafi Ismet Inönü’ye yollar. Yani, Fransiz basinina göre Frenk taraftari, Türklerin yaninda Türk taraftari!..
Riza Nur, bu davranislar karsisinda öfkesine hakim olamadigini ve Hahambasinin gelisi sirasinda gazete haberini kendisine firlattigini aktarmaktadir. “Herif dalevereye kalksa fena haslayacaktim. Kalkmayip bu tarzda dökülünce öfkem geçti. Gazeteyi kendisine verdim. Bu beyanatin nedir dedim. Sapa oturdu. Herif kafa tutmuyor ki. Hamur gibi yumusak. Yalniz, soguk muamele ve çabuk defettim gitti.”
Riza Nur, bütün tersleme ve kovmalarina ragmen Naum’un Türk heyetinin yanindan ayrilmadigini, özellikle Ismet Inönü ile çok siki-fiki olduklarini sert ifadelerle dile getirmektedir. Inönü’yü ikaz ederek; bu kisiden fayda gelmeyecegini, fikir ve düsüncelerimizi, görüsmelerimizi aninda karsi tarafa sizdirabilecegini nakletmektedir. Buna karsilik Naum’un Inönü’ye; bütün Ingiliz ve Fransiz yöneticilerini tanidigini, hepsinin ahbabi oldugunu, isleri istedigi gibi yaptirabilecegini söyledigini, aktarir.
Naum, bir taraftan görüstügü kisilerin adamiymis gibi hareket ederken diger taraftan Islam aleyhtarligi faaliyetleri ile de dikkat çekici etkilerde bulunmustur. “Türklere dinlerini ve din temsilciligini feda ettirmek sartiyla, sun’i istiklal isinde gizli anlasmanin müessiri tek kelime ile Yahidiliktir. Buna memur-u müsahhas kimse de, simdi Misir Hahambasisi bulunan Hayim Naum’dur.” Naum, Amerika’da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli Ingiliz Lord Gürzon ile çok yakin münasebetleri olup, su teklifte bulundu: “Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben Islamiyeti ve Islami temsilciliklerini ayaklar altinda çignetmeyi taahhüd ediyorum.”
Naum, disarida bu faaliyetleri sürdürürken, Ankara’ya da gelerek Inönü ve M. Kemal ile dostluk kurdu. Naum’un gizli faaliyetleri hakkinda bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay’dir. Orbay, hatiralarinda; “Ismet Pasa, anlasildigina göre, Lozan’da Ingilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, Istanbul’un Hahambasisi Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, ‘Hilafetin artik ne sekilde olursa olsun Türkiye’de devamina müsaade edilmeyip derhal atilmasi lüzumu’ fikrini tamamiyla benimsetmis bulunuyordu.” tespitinde bulunmaktadir.
Lozan görüsmeleri sirasinda müsavir, kâtip, gazeteci gibi sifatlarla heyete dahil olan ve türlü hirsizliklara, casusluklara adi karisanlardan biri olan Naum, gösterdigi basarilardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafindan, Yahudilerce en büyük Hahambasiliklardan biri olarak kabul edilen Misir Hahambasiligina terfi ettirildi. Lozan’dan sonra Türkiye’ye dönmeyen Naum, bundan sonra Misir’da faaliyetini sürdürdü.
Riza Nur, Naum’u desifre ederken para ve sahtekârlik konusundaki özelliklerine de atifta bulunmakta ve tek tek benzeri kisiler hakkinda bilgi vermektedir. Riza Nur’un iddialarini, bizzat Naum’un hakkinda övücü ifadelerle hayatini konu alan ve yazismalarini aktaran eser dogrulanmaktadir. Bu iddialardan bir tanesi Ittihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt disina kaçirilmasi olayidir.
Eserde, Naum’un Sadrazam Izzet Pasa tarafindan, Itilaf Devletleri ile baglanti kurmakla görevlendirildikten sonra 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya’nin Köstence Limanina dogru yola çiktigi belirtilmektedir. Iste bu sirada çok miktarda altin ve belgeler de kaçirilmistir. Eserde, söz konusu paralarin kaçirildigini reddetmenin aksine, Naum tarafindan degil de yakin çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafindan Isviçre bankalarina transfer edildigi kaydedilmekte ve hirsizlik tescil edilmektedir. Naum, iddiaya göre Kemalistler tarafindan yari resmi bir görevle Paris’e gönderilmistir. Kendisinden istenen, etkili oldugunu iddia ettigi çevrelerle görüserek Türk mücadelesine taraftar saglamak, aleyhteki düsünce ve fikirleri izale etmek, Fransiz kamuoyunu rahatlatan faaliyetlerde bulunmakti.
Ancak, Naum, gittigi her yerde Doguda bulunan Yahudilerle ilgili olarak görüsmelerde bulundu. Bu arada Türk tarafinin bir temsilcisi rolünü de amacina ulasmada basamak olarak kullandi. Nitekim, 1921 yilinda Amerika’da bulundugu sirada bizzat örgütü Alyans ile ilgili faaliyetlerde bulundu ve örgüt tarafindan kendisine verilen görevi yerine getirdi.
Ama, o Ankara’ya, her zaman Türklerin lehinde çalismalarda bulunmak üzere, yurtdisindaki dostlarini Türk davasina kazandirmaya çalistigini, ifade etmekteydi. Bu girisimleri sayesinde, 1900'lü yillarda, Istihkam ve Topçu Okulu’nda ögretmenligini yaptigi Ismet Pasa’nin Baskanligindaki Türk heyetlerine danisman olarak eslik etmeyi basardi. Naum, bagli bulundugu Alyans örgütünün baskanina düzenli bir sekilde mektup göndererek ayrintili bilgiler verdi.
27 Nisan 1919 tarihli ve Istanbul’dan baskanina yazdigi mektubunda dis baglantilari hakkinda önemli bilgiler vermektedir. “Italyan temsilcileriyle iliskilerim çok iyi. Savas sirasinda tapinaklarina, mezarliklarina, bankalardaki paralarina bile el konmak istenilen Italyan cemaatinin yararlarini korudum. Amerika ile iliskilerim hep çok iyi oldu. Amerika’ya dönmek için Filistin’den gelmis Amerika Yahudileri konusunda basarili girisimlerde bulundum. Türk ve Filistin Yahudilerini, Ermenilerin ve Yunanlilarin alinyazisindan kurtarmama ragmen beni hala Siyonizmin karsiti olmakla suçluyorlar.”
Naum’un, Lozan sonrasi en büyük hedefi, artik, Yahudi devletinin Filistin’de yeniden kurulmasi için Alyans adina çalismakti. Dolayisiyla Istanbul’dan ayrilarak Misir’a tasindi. 1925 tarihinden itibaren Misir ve Sudan Hahambasiligina geçti. 1960 yilinda Kahire’de öldü.
Selanik doğumlu musevi asıllı -İspanyol yahudilerinden- Osmanlı siyaset adamı, avukat.II. meşrutiyet'ten sonra meclis-i mebusana girdi. 31 mart'ın ardından II. Abdülhamit'e tahttan indirildiğini bildiren kurulda yer aldı. 1912 ve 1914 yıllarında iki sefer daha mebus seçildi.
Birinci Dünya Harbi sırasında iaşe müfettişliğine getirildi. Bu görevi sırasında büyük çapta yolsuzluklar yapmış ve servetini bu yolla kazanmıştır.Mondros Mütarekesinden sonra İttihat ve Terakki üyeleri savaş suçlusu olarak soruşturmaya tabi tutulunca, İtalya’nın Trieste şehrine kaçtı ( Emanuel Karasu, Libya'nın İtalyanlar tarafından işgal edilmesine yardımcı olmuş ve bu yardımından dolayı Osmanlı topraklarından kaçınca kolaylıkla İtalyan vatandaşlığı hakkı alabilmiştir.) Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1930'larda döndü. 1934'te son nefesini verdi.
Arnavutköy'deki Sefarat Mezarlığı'nda gömülü. Adının çift m ile yazıldığı mezar taşında şöyle deniyor: "İkinci Meşrutiyet'in ileri simalarından İstanbul Mebusu Emmanuel Karasu. Ölüm tarihi: 1934." Mezarlığın kayıtlarına göre 1 Haziran 1934'te toprağa verildi. Amcasının oğlu danone'nin kurucusu izak karasu'dur.Karasu; siyonizmin baş uygulayıcısıdır.
İtalyan Hahambaşıdır.1897 Basel Konferansı toplanır.Kararlar alınır.Karasu'ya bu kararları pratiğe geçirme görevi verilir.1903'e dek bütün Osmanlı"yı, Osmanlı sultanlarını didik didik inceleler.5 sene hazırlık yaptıktan sonra,kararını verir:"Ben gelip Selanik"e yerleşmeliyim. Benim için en güvenli muhit orası."
Emanuel Karasu, daha işin başlangıcında Avrupa’dan gelen siyonistlerle Filistin’i istemek için saraya gitmişti: ‘Emanuel Karasu da 1898’de Sultan Hamid’den Filistin’de kurulacak Musevi yurdu için, Kudüs Sancağı içindeki Çiftlikati hümayunların önce kendilerine satılmasını, padişah’ın bu öneriyi reddi üzerine 99 yıl kiralanmasını isteyen Siyonist heyetine katılmıştı.’ Karasu, siyonistlerin II. Abdülhamit’e Filistin’e Yahudi göçünü kabul ettirmek uğrunda görüşmelerinin devam ettiği günlerde Herzl gibi II. Abdülhamit’e dostane tavırlarla yaklaşmaya çalışmıştı. Padişahın siyonistlere red cevabı sonucu, Karasu da daha sonra II. Abdülhamit’e karşi olacaktır.Bernard Lewis, Selanik Yahudilerinin yalnız mason locaları aracılığıyla Jöntürklere büyük destek verdiklerinden ve bu destekte Emanuel Karasu’nun "önemli bir insan" olduğundan söz eder."
İttihat ve Terakki"yi önce dernek olarak kurar.Osmanlı"nın içinde ilk Mason Locası"nı açtı:
Önce Selanik'te, Makedonia Risorta, ardından İzmir'de, Bursa'da, İstanbul'da. Mason locasının ilk başkanı,üstadı idi.Selanik'tekisivilleri ve askerleri mason yaptı.
Askerleri etkileyerek Sultan Abdülhamit"in üzerine gönderdi. İsyan ettirdi. Hareket ordusu dediğimiz hareketin temelinde yatan budur.Sultan Abdülhamit"e yaveri, "Padişahım emredin, bunları derhal tevkif edeyim, gücüm var" dedi. "Hayır" dedi Sultan, "Bunlar benim tebaamdır, ben kan dökülmesini istemiyorum, ne istiyorlarsa söylesinler yapalım." Ne istedi bunlar? Meclis-i Mebusân"ın yeniden açılmasını. Meclis-i Mebusân"ı 1878"de işbaşına gelir gelmez, Sultan Abdülhamit neden kapatmıştı? Dedi ki, "Ya bu nasıl İslâm meclisi? Devlet İslâm devleti ama meclisteki çoğunluk gayrimüslimlerden oluşuyor. Rum, Ermeni ve Yahudi"ler çoğunluğu teşkil ediyor. Niye Anadolu insanı karasaban peşinde koşuyor, Rum, Yahudi, Ermeni milletvekili oluyor? Böyle İslâm Meclisi olmaz" dedi kapattı.
30 sene kapalı kaldı. Asker baskısı ile 1908"de yeniden açıldı.
Emanuel Karasu, Selanik milletvekili olarak Meclis"e geldi. Yine çoğunluk gayrimüslimlerdeydi."1908 Jöntürk İhtilali sonrası, İstanbul yurt dışı ve yurt içinden gelen siyonistlerle dolmuştu. Bu durumdan yararlanan, Dünya Siyonist Örgütü lideri David Wolffsohn da İstanbul’a gelmişti. İstanbul’da etkin, yurt dışından gelen siyonistlerden ikisi Dr. Victor Jacobson ve Vladimir Jabotinsky idi. Yerli siyonistlerden Emanuel Karasu, Hayim Nahum, Nissim Ruso, Behar Efendi vb. de İstanbul’da toplanmışlardı." Siyonistlerin iyice yörüngesine giren Hayim Nahum, Siyonist Örgütü ile Jöntürkler arasında arabuluculuk görevi yapıyordu. Jacob M. Landau’ya göre, Jöntürklere en etkili üç siyonist isim, Hayim Nahum, Emanuel Karasu ve Moiz Kohen idi.""JöNtürklerin yönetimindeki Türkiye’de, siyonizmi dolambaçlı yollardan ya da bir çesit"muhlisine husul" yöntemiyle hedefine ulaştırmak uğrunda en ilginç çalismayi Emanuel Karasu ve Dr. Jacobson yapmak istemişlerdi. Emanuel Karasu tarafından, Şubat 1909’da Filistin’i de içerisine alacak şekilde "Osmanlı Göçmen Kumpanyası" kurulmuştu. "Osmanlı" deyişiyle genelleme yapılmaktan amaç, Yahudiler üzerindeki Jöntürklerin kuşkusunu dağıtmaktı.
Emanuel Karasu’nun bu girişimi, "politik özerklik hedefine doğru ilk adımdı." İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin başını çeken Ahmet Rıza, Enver Paşa, Talat Bey ve Nazım Bey Filistin'e yahudi göçünün Osmanlı devletine yarar sağlayacağını iddia ediyorlardı.
Oysa onların bu iddiaları mason localarından aldıkları telkinlere dayanıyordu. Bir yıl içerisinde Sultan Abdülhamit"e hal kararı aldırdı.27 Nisan 1909 Salı günü öğleden sonra dört kişilik heyet Abdulhamid'e gider. Sözcü Emanuel Karasu'ydu.Selanik Mebusu Karasu, Meclis-i Milli'nin Abdülhamid'in hal'ine karar verdiğini, kendilerinin bunu tebliğle görevlendirildiklerini söyledi ve hükmü üç sözcükle özetledi: "Millet sizi istemiyor." Abdülhamid: "Bir Türk padişahına ve İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı? Emanuel Karasu (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat Toptani (Arnavut) ve Ahmet Hikmet Paşa (Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra muhalefet saflarına geçen Gürcü).
Kendilerinin en güvenli saydıkları Selanik"e sürgüne gönderildi.Karasu mason localarını kullanarak İttihat ve Terakki"yi parti haline getirdi. Meclis"te çoğunluk Emanuel Karasu"nun elinde idi. Kendisine bağlı olan askerleri ordunun başına getirdi. Harbiye Nazırı yaptı, ordu kumandanı yaptı. başkumandan yaptı. Askeri gücü eline aldı. Siyasi ve askeri gücü eline alınca, sıra plânın ikinci aşamasına gelmişti, Osmanlı yıkılmalı idi.Önce Libya"yı İtalyanlara verdi. Ne gibi hilelere başvurarak verdiği tarih kitaplarında yazıyor. Sonra Bulgar"ı, Yunan"ı, Rus"u birleştirdi. Balkan harbini çıkarttı. Bunlar Yeşilköy"e kadar geldiler. Hiç lüzumu yokken, Osmanlıyı cihan harbine sokturttu.Siyonistler Cihan harbini büyük İsrail"i kurmak için çıkarttılar.Osmanlı"yı harbe sokmak için Alman askerlerine Osmanlı askerinin elbiselerini giydirip Sivastopol"ü bombalattılar. Rusya"ya harp ilân ettirdiler. Galiçya"dan Yemen"e kadar 30 cephede savaştırdılar Osmanlı askerini. Çanakkale onlardan sadece bir tanesiydi. Osmanlı, bütün dünya ile 4 sene boyunca savaş halinde kaldı.Osmanlı bunu 4 sene sürdürdü, her biri birer Çanakkale gibi destanlardı bu 30 cephenin hepsi. Sonunda bitap düştü Sevr"i imzalattırdılar.
Sabatay Sevi Kimdir?
1626’da İzmir’de yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Din adamı olarak yetiştirilen Sabetay Sevi, 39'uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı ve 31 Mayıs 1665 tarihinde Mesih olduğunu ilân etti.
Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudiler'i bir araya toplayacaktır. Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yaptı ve taraftarlarının sayısını her gün arttırdı. Avrupa'dan Yemen'e, Kuzey Afrika'dan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar, kaynaşmalar oldu. Bunun sonucunda heyecan kasırgası ile Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım doğdu.
Bu akım, Hristiyanlar arasında etkileşimlere, Müslümanlar arasında ise sert ve ciddî tartışmalara yol açtı. İnsanlar, Sabetay Sevi'ye tapmaya, sinagoglardaki konuşmalarından sonra taşkınlıklar yapmaya başladılar. Kimse, neler olabileceğini kestiremiyordu. Sabetay Sevi, oluşmasına yol açtığı heyecan seline kapıldı. Taraftarlarıyla birlikte Osmanlı Devleti'nin başşehri Istanbul'a doğru yürüyüşe geçti. Bu olay üzerine Sevi tutuklandı ve yargılandı.
Sultan Dördüncü Mehmet, çok uzun süren yargılamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevi'nin önüne iki seçenek kondu: İddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi: "Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım." der, Aziz Mehmet Efendi adını alır. Taraftarlarının bazıları bu ihaneti kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder. Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir. Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir çıkış yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. "Can bedenden çıktı." Diyerek, eski dinine döndüğünü îma eder.
Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, 'dönme' veya 'avdeti' denilir. Fakat onlar, İslâmiyet'i kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz. 1676 yılında Arnavutluk'a sürgüne gönderilirler ve Sabetay Sevi, aynı yıl Arnavutluk'ta ölür.
Hayim Naum Kimdir?
Osmanli Devleti’nin son Hahambasisi olan Hayim Naum, ömrü boyunca çevirdigi entrikalarla ün yapti. II. Abdülhamid, Ittihat Terakki, Mütareke Yillari ve Cumhuriyetin kurulusu asamalarinda, tüm iktidar degisikliklerinden zarar görmeden faaliyetlerini devam ettirdi.
Hem itilaf hem de ittifak devletlerinin yetkilileriyle siki bir sekilde görüsmelerde bulunacak kadar etkili oldugu gibi, arkasinda büyük bir gücü bulunduran karanlik bir sahisti. Ismet Inönü ile çok yakin bir iliski içine girerek Lozan Konferansinda danismanlik yapti.
Naum, 1873 yilinda Manisa’da dogdu. 1893-97 yillari arasinda Fransa’da egitim gördü. Burada, Uygulamali Yüksek Arastirmalar Okulu Dini Bilimler bölümünü bitirdi. Yasayan Dogu Dilleri Özel Okulu’nda Farsça ve Arapça dilleri alaninda egitim görerek mezun oldu.
Bu egitimi sirasinda sürgünde bulunan Jön Türklerle yakin temaslarda bulundu. Hayati boyunca en büyük destegi, Yahudi-Alyans örgütünden gördü. Yaptigi bütün çalismalari ve girisimleri rapor edercesine bu örgüte yazdigi mektuplari vasitasiyla bildirdi. Bu amaçla neredeyse haftada birkaç kez mektup yazdigini görmekteyiz.
Bu büyük Yahudi örgütünün en önemli çalisanlari ve aktif üyeleri din adamlarindan olusuyordu. Ilk baslarda tutucu din adamlari yerine ilerici hahamlari desteklemek ve etkilerini arttirmak maksadiyla kurulan ve kendilerini Siyonistlere karsi göstermelerine ragmen, özellikle Osmanli Devleti’nin yikilmasina paralel olarak Israil Devleti’nin kurulmasi asamalarinda önemli etkilerde bulundugu anlasilmaktadir. Fransa’dan döndükten sonra (1897) Alyans adina fiili olarak çalismaya basladi. Önce örgütün destegiyle Istanbul’daki Haham Okulunda müstakbel kayinpederi Abraham Danon’un yardimciligina getirildi.
Bu tarihten itibaren Yahudi cemaatinin yönetimini eline geçirmek için uygun zamani kollamaya basladi. Devlet kademelerinde etkili olmanin önemli bir göstergesi olan Hahambasiliga geçmek için ugrasti. Bu istegi, Alyans örgütü tarafindan da benimseniyordu. On yil boyunca cemaat içindeki basamaklari bir bir çikti. Bu arada örgütün izin ve yönlendirmeleriyle 1899 yilinda görev yaptigi okulun yöneticisinin kiziyla evlendi. Naum, yükselisine katkida bulunacak her yola basvurmaktan çekinmedi.
Sultan’in kitapliginda görev almaya çalisti. 1900-1904 yillari arasinda Yüksek Istihkam ve Topçu Okulu’nda Fransizca ögretmenligi yapti. Aralarinda Ismet Inönü’nün de bulundugu ögrencilere ders verdi.
II. Mesrutiyetin ilanindan sonra, ileride istifade etmek üzere bazi subaylarla çok yakin iliskiler içinde bulundu. Nitekim, bu iliskiler savas sonrasi dönem için önemli bir zemin olusturacak, hem içerde hem de yurt disinda genis çapli faaliyetlerde bulunmasina imkan saglayacaktir. II. Mesrutiyetle birlikte Naum ve dolayisiyla Yahudi örgütleri siyaset alanindaki faaliyetlerine hiz verdiler.
Yaptiklari yayinlarla Jön Türk hareketini desteklediklerini beyan ettiler. Alyans’in isleri daha da gelisti. Devrin yöneticileriyle iliskiler daha da hizlandirildi. Bu arada Naum önce Hahambasi vekili ve kisa bir süre sonra da Hahambasi seçildi (1909). Bu göreve geldikten bir süre sonra Edirne, Selanik, Iskenderiye, Kahire, Sam, Beyrut ve Izmir’i içine alan genis kapsamli bir geziye çikti (1910).
Naum, Yahudilerin Filistin’e gidip yerlesmelerine, arazi satin almalarina önemli bir engel teskil eden ve II. Abdülhamid tarafindan uygulamaya sokulan “kirmizi pasaport” uygulamasindan kurtulmak için girisimlerde bulundu. Ittihat ve Terakki bu uygulamaya Eylül 1913 yilinda son verdi. Diger taraftan çok sayida Yahudi’nin Osmanli vatandasligina geçirilmesi için her türlü yola basvurdu. Idarecilere baski kurma yoluna gitti ancak, basarili olamadi. Naum’un en büyük özelliklerinden birisi, kim olursa olsun iktidarda bulunan hükümetin adami gibi davranmasidir.
Sultan Abdülhamid devrinde saraydan yana, Ittihat ve Terakki iktidari boyunca Jön Türklerle beraber, Mütareke yillarinda mevcut hükümetin yaninda, Kurtulus Savasi’nda Kuva-yi Milliyeci’dir.
Lozan’daki baris görüsmelerinde Türk heyetinin danismani ve sonrasinda M. Kemal’in adamidir. Is bitiricidir, girisimcidir, içte ve dista her hükümetle direkt baglanti kurabilen, resmi sifati olmadigi halde resmi görevli gibi hareket eden, din adamindan çok diplomat, bürokrat, siyaset adami, elçi. Kendi ifadeleriyle ilk resmi görevi, Osmanli Devleti ile Itilaf Devletleri arasinda Çanakkale Savasi öncesinde uzlasmayi saglamak.
Ancak, Ingiltere ve Fransa’nin tekliflerinin agir bulunmasi ve Osmanli Devleti’nin reddetmesi ile basarisiz olur. Güya, Osmanli Devletinin içinde bulundugu durum, “çatismanin uzamasini önleyebilecek bir baris görüsmesine uygun degildir” 1918 yilinda çiktigi yurt disinda, tarafsiz kesimleri Türk davasina kazanmaya çalismaktadir. Bu sebeple Fransiz ve Alman gizli servislerinin takibine ugrar. Bu maksatla Siyonist liderler ve Yahudi kökenli önemli kisilerle görüsmeler yapar.
Naum’un, sinsi faaliyetleri hakkinda çok önemli tespitlerde bulunanlardan birisi de Lozan görüsmelerindeki Türk heyetinde bulunan Riza Nur’dur. Naum’un Londra ile Ankara arasinda sürekli gidip gelmesi dikkat çekicidir. Görüsmeler devam ettigi sirada Paris gazetelerinden birinde çikan bir haberde Naum, “Merak edilmesin, Ismet benim ahbabimdir. Sözümden çikmaz. Gider isi düzeltirim” ifadeleriyle düsman tarafina garanti verirken, arkasindan, “Ben geliyorum. Isi düzelttim. Size mühim haberim var. Sakin ben gelinceye kadar görüsmeleri kesmeyin” seklinde bir telgrafi Ismet Inönü’ye yollar. Yani, Fransiz basinina göre Frenk taraftari, Türklerin yaninda Türk taraftari!..
Riza Nur, bu davranislar karsisinda öfkesine hakim olamadigini ve Hahambasinin gelisi sirasinda gazete haberini kendisine firlattigini aktarmaktadir. “Herif dalevereye kalksa fena haslayacaktim. Kalkmayip bu tarzda dökülünce öfkem geçti. Gazeteyi kendisine verdim. Bu beyanatin nedir dedim. Sapa oturdu. Herif kafa tutmuyor ki. Hamur gibi yumusak. Yalniz, soguk muamele ve çabuk defettim gitti.”
Riza Nur, bütün tersleme ve kovmalarina ragmen Naum’un Türk heyetinin yanindan ayrilmadigini, özellikle Ismet Inönü ile çok siki-fiki olduklarini sert ifadelerle dile getirmektedir. Inönü’yü ikaz ederek; bu kisiden fayda gelmeyecegini, fikir ve düsüncelerimizi, görüsmelerimizi aninda karsi tarafa sizdirabilecegini nakletmektedir. Buna karsilik Naum’un Inönü’ye; bütün Ingiliz ve Fransiz yöneticilerini tanidigini, hepsinin ahbabi oldugunu, isleri istedigi gibi yaptirabilecegini söyledigini, aktarir.
Naum, bir taraftan görüstügü kisilerin adamiymis gibi hareket ederken diger taraftan Islam aleyhtarligi faaliyetleri ile de dikkat çekici etkilerde bulunmustur. “Türklere dinlerini ve din temsilciligini feda ettirmek sartiyla, sun’i istiklal isinde gizli anlasmanin müessiri tek kelime ile Yahidiliktir. Buna memur-u müsahhas kimse de, simdi Misir Hahambasisi bulunan Hayim Naum’dur.” Naum, Amerika’da önemli faaliyetler içinde bulunduktan sonra Yahudi kökenli Ingiliz Lord Gürzon ile çok yakin münasebetleri olup, su teklifte bulundu: “Siz Türkiye’nin mülki tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben Islamiyeti ve Islami temsilciliklerini ayaklar altinda çignetmeyi taahhüd ediyorum.”
Naum, disarida bu faaliyetleri sürdürürken, Ankara’ya da gelerek Inönü ve M. Kemal ile dostluk kurdu. Naum’un gizli faaliyetleri hakkinda bilgi verenlerden bir tanesi de Rauf Orbay’dir. Orbay, hatiralarinda; “Ismet Pasa, anlasildigina göre, Lozan’da Ingilizlerle bir nevi gizli ara buluculuk rolü oynayan, Istanbul’un Hahambasisi Hayim Naum Efendinin telkinleriyle, ‘Hilafetin artik ne sekilde olursa olsun Türkiye’de devamina müsaade edilmeyip derhal atilmasi lüzumu’ fikrini tamamiyla benimsetmis bulunuyordu.” tespitinde bulunmaktadir.
Lozan görüsmeleri sirasinda müsavir, kâtip, gazeteci gibi sifatlarla heyete dahil olan ve türlü hirsizliklara, casusluklara adi karisanlardan biri olan Naum, gösterdigi basarilardan ötürü kendisini destekleyen örgütü tarafindan, Yahudilerce en büyük Hahambasiliklardan biri olarak kabul edilen Misir Hahambasiligina terfi ettirildi. Lozan’dan sonra Türkiye’ye dönmeyen Naum, bundan sonra Misir’da faaliyetini sürdürdü.
Riza Nur, Naum’u desifre ederken para ve sahtekârlik konusundaki özelliklerine de atifta bulunmakta ve tek tek benzeri kisiler hakkinda bilgi vermektedir. Riza Nur’un iddialarini, bizzat Naum’un hakkinda övücü ifadelerle hayatini konu alan ve yazismalarini aktaran eser dogrulanmaktadir. Bu iddialardan bir tanesi Ittihat ve Terakkiye ait paralar ve belgelerin yurt disina kaçirilmasi olayidir.
Eserde, Naum’un Sadrazam Izzet Pasa tarafindan, Itilaf Devletleri ile baglanti kurmakla görevlendirildikten sonra 25 Ekim 1918 tarihinde özel bir yata binip Romanya’nin Köstence Limanina dogru yola çiktigi belirtilmektedir. Iste bu sirada çok miktarda altin ve belgeler de kaçirilmistir. Eserde, söz konusu paralarin kaçirildigini reddetmenin aksine, Naum tarafindan degil de yakin çevresinde bulunan bir Yahudi banker tarafindan Isviçre bankalarina transfer edildigi kaydedilmekte ve hirsizlik tescil edilmektedir. Naum, iddiaya göre Kemalistler tarafindan yari resmi bir görevle Paris’e gönderilmistir. Kendisinden istenen, etkili oldugunu iddia ettigi çevrelerle görüserek Türk mücadelesine taraftar saglamak, aleyhteki düsünce ve fikirleri izale etmek, Fransiz kamuoyunu rahatlatan faaliyetlerde bulunmakti.
Ancak, Naum, gittigi her yerde Doguda bulunan Yahudilerle ilgili olarak görüsmelerde bulundu. Bu arada Türk tarafinin bir temsilcisi rolünü de amacina ulasmada basamak olarak kullandi. Nitekim, 1921 yilinda Amerika’da bulundugu sirada bizzat örgütü Alyans ile ilgili faaliyetlerde bulundu ve örgüt tarafindan kendisine verilen görevi yerine getirdi.
Ama, o Ankara’ya, her zaman Türklerin lehinde çalismalarda bulunmak üzere, yurtdisindaki dostlarini Türk davasina kazandirmaya çalistigini, ifade etmekteydi. Bu girisimleri sayesinde, 1900'lü yillarda, Istihkam ve Topçu Okulu’nda ögretmenligini yaptigi Ismet Pasa’nin Baskanligindaki Türk heyetlerine danisman olarak eslik etmeyi basardi. Naum, bagli bulundugu Alyans örgütünün baskanina düzenli bir sekilde mektup göndererek ayrintili bilgiler verdi.
27 Nisan 1919 tarihli ve Istanbul’dan baskanina yazdigi mektubunda dis baglantilari hakkinda önemli bilgiler vermektedir. “Italyan temsilcileriyle iliskilerim çok iyi. Savas sirasinda tapinaklarina, mezarliklarina, bankalardaki paralarina bile el konmak istenilen Italyan cemaatinin yararlarini korudum. Amerika ile iliskilerim hep çok iyi oldu. Amerika’ya dönmek için Filistin’den gelmis Amerika Yahudileri konusunda basarili girisimlerde bulundum. Türk ve Filistin Yahudilerini, Ermenilerin ve Yunanlilarin alinyazisindan kurtarmama ragmen beni hala Siyonizmin karsiti olmakla suçluyorlar.”
Naum’un, Lozan sonrasi en büyük hedefi, artik, Yahudi devletinin Filistin’de yeniden kurulmasi için Alyans adina çalismakti. Dolayisiyla Istanbul’dan ayrilarak Misir’a tasindi. 1925 tarihinden itibaren Misir ve Sudan Hahambasiligina geçti. 1960 yilinda Kahire’de öldü.