Bu sayıda, Kavram Bölümünde “İtaat” konusunun işlendiği yazıyı okuyabilirsiniz.
Düşünce yazılarında,
Hüseyin BÜLBÜL’ün “Kelimelerin Anlamını Değiştirmenin Cürümü!” Osman COŞKUN’un “Kuran’ın Doğruları Mı Yoksa Evrensel! Yalanlar Mı?” Muhammed CELİL’in “Öğüt Vermek Kolay, Örnek Olmak Zordur ” Hamdi AKAN’ın “Sorulmayan Sorunun, Cevabı?” Enes TARIM’ın “İktidar Otorite Ve İtaat” Harun GÖRMÜŞ’ün “Hakîkati Modernite İçinde Aramak” Haydar ÖZTÜRK’ün “Din Anlatımlarında Tutumlar” Aykut AKÇA’nın ”Bir Başka Açıdan NESH Meselesi” Şeref BÜLBÜL’ün “Başınıza Gelen Musibetler Yapıp Ettiklerinizdendir” İsmail KAHVECİ’nin “Sorumluluk Bilinci Ve Sorumluluklarımız(2)” Yüksel YILMAZ’ın “Allah’ın Dişi Devesi -1” yazılarını bulabilirsiniz.
Temel Düşüncelerimiz:
Bu sene dosya halinde yayınlayacağımız Temel Düşüncelerimiz in ilki olan “Din Anlayışımız” başlıklı bölümü bulabilirsiniz
Sanat-Edebiyat Bölümünde ;
Enes GÜNASLAN’ın hazırladığı Beşir Ayvazoğlu / karar.com sitesine ait “Gerçek Vatanseverlik” başlıklı çalışmayı ve Hüdanur Akkuzu’nun çevirisini yaptığı ”Hiper Kültür/Byung-Chul Han” başlıklı çalışmayı ayrıca Hayrunnisa AKÇA’nın “Duyguların Dengi” başlıklı yazıyı bulabilirsiniz
Bir Dergi Bir Alıntı Bölümünde
Prof. Dr. Hasan Elik/Fikriyayıncılık.com.tr sitesinden alıntıladığımız “Lafzî Çevirinin İmkânsızlığı ve “Meal” Yöntemi” başlıklı bölümü bulabilirsiniz.
Mektuplara Cevaplarda ise
Hüseyin BÜLBÜL’ün okuyucularımızdan gelen sorular üzerine “Tekerrür Eden Tarih Değil Yaşanan Yanlışlardır” yazısının yanı sıra.
Dergimizin gündem bölümünde ise, her zamanki gibi özenle seçip iktibas ettiğimiz köşe yazılarını sizlerin istifadesine sunduk, zevkle okuyacağınıza inanıyoruz.
Abonelik İçin:[email protected]
İktibas Çizgisi Kayseri Bürosu: Cumhuriyet Mah. Vatan Cad. Kiraz Apt. No: 21/3 ] Melikgazi/KAYSERİ
İktibas Çizgisi İstanbul Temsilciliği: Akşemsettin Mah. Fevzipaşa Cad. No: 43 D.:5 Fatih/İSTANBUL {Fatih Camii karşısı} Tel: 0 545 648 75 08
Bölgemizdeki Gelişmeler ve “TÜRKİYE”-NATO/ “ABD” İLİŞKİLERİ
Abdullah PAMUK
Küresel denge/düzen ederken ve 2020 bölgesel arayışı yılına düzlemde yoğun süreci bir yeni devam gün- bir
demle girmekteyiz. Ve söz konusu gelişme- lerin -olağan üstü şartlarda- yeni bir denge oluşuncaya kadar devam etmesinin mukad- der olacağını da tespit etmemiz gerekir. Bu çerçevede Aralık 2019’da da yoğun gündem arasında özellikle iki konu öne çıkmaktadır: Bunlardan birincisi 70.kuruluş yılı münase- betiyle Londra’da toplanan NATO liderler zir- vesi... İkincisi ise zirve öncesi gündemi sar- san ve Fırat’ın doğusunda yeni bir dengenin yolunu açan “Barış Pınarı Harekâtı”nın he- men sonrasında imzalanan, Türkiye ile Libya arasındaki deniz sınırı “Mutabakatı”dır. Ki bu mutabakat her iki ülkenin meclislerinde ka- bul edilmesinden sonra bir anlaşmaya dönü- şerek BM’ye bildirilecektir...
İki dünya savaşının birbiri ardınca gündeme geldiği ve dünyada yeni bir denge oluşumuna zemin hazırladığı bir dönemin -iki kutuplu dünya düzeninin- sonuna gelmiş bulunmak- tayız. Artık yeni bir denge/düzen arayışı sü-
recini yaşamaktayız. Özellikle bölgemizde “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreci kur- gulayanların-sürecin belirli bir aşamasında ABD’nin -strateji değiştirmeleriyle girilen kaos döneminin tezahürlerini yaşamakta- yız... ABD ve AB ülkelerinin, giderek bulun- dukları “irtifadan” hızla düşüşe geçtiklerinin önemli işaretlerine de şahit olmaktayız.
Daha derinden bakıldığında küresel güç mer- kezleri Batı/Atlantik’ten Doğu/Asya Pasifik’e doğru hızla kaymaktadır. Her ne kadar “ide- olojik eksen”, yeni süreçte de Batı referanslı olarak devam ediyor ve küresel güç odakları- nın bir kısmı -yeni küresel güç olma yolunda öne çıkan-Çin merkezli yeni hesaplar peşinde koşuyor olsalar da Batı sistemi çöküşe geç- miş durumdadır... “Müslümanların” iç dina- miklerinden kaynaklı “çözülüş” süreciyle bir- likte hâkimiyeti gündeme gelen Batı’nın tam anlamıyla iflasının somutlaşması için de “reel politik” gelişmelerden çok -ideolojik düz- lemde- insan fıtratı ve hayatın gerçekleriyle uyumlu bir değerler sisteminin “asrın idra- kine” sunulması, bir otorite haline gelmesi
6
gerekmektedir... Bu bağlamda “Müslüman’la- rın” temel sorunlarla malül “tarihsel” bir İs- lam anlayışı yerine “Kur’an merkezli” Resul/ Resullerin örnekliğinde sahih İslam eksenin- de bir çıkış arama zorunluluğu bulunduğu da çok açıktır.
Yani, değişen dünya ve bölge şartları/yeni denge arayışı sürecindeki okumalarımızda “ideolojik düzlemi ıskalamadan yapılan de- ğerlendirmelerde “sistem-içi ideolojilerden herhangi birinin zeminindeki “reel-politik” -çıkar odaklı- yorumların, ayırdına varmamız kritik bir anlam taşımaktadır... Aksi takdirde garip bir şekilde Allah’ın dini “İslam ”la, ken- dilerini “Müslüman olarak tanımlayanlar ara- sında “düşünsel ve siyasal duruş” konusunda temel farklılıklar ortaya çıkmayacaktır. Öyle ki bu temel farklılık, (sözde evrensel)Batılı değerlerle geleneksel Müslümanların değer- lerinin telifi/uzlaştırılmasıyla karşımıza çık- maktadır.
Değişen Şartlarda NATO-Türkiye İlişkileri
Malum konjonktürde gündeme gelen NATO, iki kutuplu dünya sisteminin çökmesiyle tar- tışılır hale geldi. NATO denildiğinde ABD’nin akla gelmesi ve ABD’nin son zamanlarda at- tığı adımların niteliği NATO’nun yeni misyon arayışını daha da yoğunlaştırdı. Ve yeni den- ge arayışı sürecinin her aşamasında tekrar tekrar NATO tartışılırken bunların iç siyasete yansımalarına da şahit olmaktayız...
Bir “cephe” ülkesi olan Türkiye’nin –değişen dünya ve bölge şartlarında- yeni konumu ve misyonuyla birlikte, bölgede adeta vazge- çilmez hale gelmiştir. Bu durumun farkında olan Türkiye, yeni ”duruşu” ile ABD ve NATO ile sık sık karşı karşıya gelmektedir.1980 sonrası yeni yeni “ devlet” olmaya, “devlet”
OCAK 2020 ● SAYI 466/27gibi davranmaya başlayan Türkiye güvenlik kaygıları ve gelecek planlarıyla paralel adım- lar atmaktadır. Bu çerçevede gündeme gelen handikapları aşmak üzere Türkiye, sistem içinde meşruiyet aramaya özen göstermekte, referansının (sözde evrensel)Batılı değerler olduğunun sık sık altını çizmektedir...
Ne yazık ki bizim insanımız, sistemik analiz- lere pek itibar etmez. Bu nedenledir ki -belirli dönemlerde gündeme gelen- değişen şartla- rın ortaya çıkardığı yeni durumu okumakta zorlanılır. Öyle ki öncelikle Türkiye’nin ideo- lojik çizgisinin esasta değişmediği, şartların zorlamasıyla eski modelin yerine -ılımlı bir yorumla- gündeme gelen yeni modelin çel- diriciliğinin farkına varılamamaktadır. Yeni şartların, konumu ve misyonunu değişime zorladığı Türkiye’nin yeni misyonu ve çağı- mızın en etkili algı yöntemi olan “ideolojik savaş” düzlemindeki rolünün ıskalandığını görmekteyiz. Kaçınılmaz olarak “ideolojik ek- sen” konusundaki “körlük” ve/veya aymazlık “reel-politik” gelişmelerin de hatalı okumala- rını beraberinde getirmektedir...
Hatalı tüm tanımlamalara karşın Türkiye Cumhuriyeti, Batı referanslı ideolojik bir ek- sende zamanla evrilirken de Batı savunma sisteminin stratejik bir unsuru olmaya de- vam eden bir ülkedir. Absürt/saçma “eksen kayması” tartışmalarına karşın -kendilerini yeni denge arayışı süreci içinde bulan -diğer devletler gibi Türkiye de kendi güvenliği ve geleceğini öne çıkaran plan ve programları- nın gereğini yapmaya çalışmaktadır. Bazı re- fiklerimizin hatalı okumaları nedeniyle gün- deme taşıdıkları “NATO’dan çıkılsın”, “İncirlik üssü kapatılsın”, “Kürecik radarları kaldırılsın ”söylemleri nasıl reel şartlarla uyumlu değil- seler, bazı odakların da -güç zehirlenmesinin etkisiyle-“Türkiye’yi NATO’dan çıkaralım” söylemleri de temelsiz gözükmektedir. Mev- cut şartlarda -her ne kadar bazı sıkıntılar
7
olsa da-Türkiye’nin NATO’dan çıkma gibi bir planı olmadığı gibi yeni denge arayışının en hararetli bir şekilde devam ettiği bir süreçte NATO üyeleri de Türkiye’nin “vazgeçilmezli- ğinin” farkındadırlar. Değişen dünya ve bölge şartlarında -orta ve uzun vadede-radikal ge- lişmelerin yaşanması mümkünse de henüz böyle bir gelişme söz konusu bile değildir...
NATO’nun Türkiye’ye bakışındaki seyrini bir kenara bırakarak, Türkiye’nin NATO’ya bakı- şını iki dönem olarak ele alırsak, ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Bunlardan birincisi, II. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu güç dengesinin Türkiye’yi NATO’ya üye olmaya zorladığı dönemdir, ikincisi ise değişen dünya ve bölge şartları- nın oluşturduğu kaos döneminde Türkiye’nin NATO/ABD’den beklentilerinin boşa çıkması ve bu doğrultuda sonuçlara şahit olduğumuz dönemdir...
Peki, yeni denge arayışı sürecinin hızla yol aldığı bir vasatta, Türkiye değişim sürecinin başlangıcında malum projeyi birlikte yürüt- tüğü müttefiki ABD’den dolayısıyla NATO’dan ne beklemektedir? Neden NATO’nun 5.mad- desi Türkiye’ye yönelik “terör saldırıları”nda işletilmemektedir? Suriye rejimi ve bölgedeki terör örgütlerinin Türkiye’ye yönelik füze sal- dırılarına karşı savunma amaçlı yerleştirilen hava savunma sistemlerinin büyük bir kısmı, neden geri çekildi? Neden ABD ve NATO’nun diğer üyelerinin büyük kısmı başta PKK/PYD olmak üzere tüm terör örgütlerine açık des- tek verdiler? Türkiye’yi kendi politikalarına paralel olarak bir ”duruş” sergilemeye yöne- lik manipülasyon ve “algı yönetimini sistema- tik hale getiren ABD ve AB”, 15 Temmuz dar- be girişiminin arka planında neden yer aldı?.. Sorularına verilecek cevaplar başta ABD ol- mak üzere Batılı güçlerin yeni dönemde de Türkiye’yi kayıtsız şartsız yanında görmek is- tediklerini açıkça ortaya koymaktadır. Buna
8
karşın Türkiye, ideolojik düzlemde herhangi bir “eksen kaymasına” maruz kalmadı. Tam aksine rejimin temel ideolojisi, daha ılımlı bir yorumla “Müslüman” bir halka benimse- tildi... Ne var ki Türkiye, yeni denge arayışı sürecinde, kendi güvenliği ve geleceğinin gereklerini yapmak üzere her türlü reel-po- litik adımları atmakta... Keza müttefiklerinin, bizzat kendilerinin belirlediği uluslararası kuralları çiğneyerek attıkları adımlara ve Türkiye’yi sıkıştırmalarına –“sistem içinden meşruiyet aramakta ısrar ederek”- itirazları- nı ortaya koydu. Gerektiğinde de “çok kutup- lu” bir dengeye doğru yol alınan bir zeminde güç odakları arasındaki dengenin bıraktığı boşluklardan hareketle adımlarını atmaktan da çekinmemekte Türkiye.
Bölgede oluşturulan “Terör koridoru”/ “ABD –İsrail koridorunu”, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı Operasyonlarıyla parçalanıldı. Barış Pınarı harekâtı ile de adeta bölgede yeni bir süre- cin başlamasına neden olundu... Bu vesileyle bir hafta arayla hem ABD, hem de Rusya ile “Mutabakat” metni imzaladı... Tüm dünyada dikkatle izlenen bu gelişmeler sonrası -tarihi ve stratejik derinliği- ile Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak malum coğrafya/coğrafyalar- da etkili olabileceğini, dahası küresel bir güç olma hedefi nedeniyle de tedirginliğe yol aç- tığı söylenilebilir.
Bu bağlamda,28 yıldır akıbeti tartışılan NA- TO’nun son liderler zirvesindeki manzaraya bakıldığında hala ittifakın yeni bir stratejik zemine oturtulmakta zorlandığını net bir şe- kilde görebilmekteyiz. Bir ara NATO’nun has- sasiyetleri/yeni misyonu olarak zikredilen “Terörle mücadele” konusunda, bırakın bir ortak yaklaşım sağlamayı, bir terör örgütüne karşı güya savaştırılan diğer bir terör yapısı- nı meşrulaştırma çabası bile gündeme geldi. Şimdi de bir süredir Türkiye ile ABD/Batı arasında devam eden PYD’nin bir terör ör-
gütü olup olmadığı tartışılmaya devam edil- mektedir. Gerçeği kendileri de net bir şekilde bildiğinden emin olduğumuz bu ve benzeri konularda ABD/Batı “ben güçlüyüm ” öyley- se çelişkili olsa da biz ne istiyorsak o, mantı- ğını devam ettirmek istemektedir. Ancak bu dönemin de sonuna gelindiğine dair güçlü işaretleri, “bakan gözler” görebilmektedir. Malum ABD ve Fransa’nın hala ve ısrarla gün- demde tutmaya çalıştığı terör örgütleriyle ilgili absürt iddialar manidar bir şekilde de- vam ettirilmektedir. Keza AB ülkelerinin bir kısmı da bir taraftan ABD’nin baskıları ne- deniyle bunalmış bir görüntü verirken diğer taraftan da NATO dışında bir güvenlik sistemi kurmalarının zor olduğunun farkına varmaya başladılar...Türkiye ile ilişkileri, terör örgüt- lerine yardım ve yataklığın yanı sıra mülte- ciler nedeniyle de bozuk olan AB ülkelerinin çoğu, yeni bir güvenlik sitemi için de Türki- ye’ye muhtaç olduklarını daha net bir şekilde görmeye başlamışlar...
Bu vesileyle altını çizerek belirtmek du- rumundayız ki yeni şartların açtığı alanda önemli adımlar atan Türkiye’nin, NATO’nun “Baltık Planına” rezerv koyabileceğini dek- lare etmesi doğru okunmalıdır. Türkiye’nin özellikle terörle mücadele konusundaki ta- leplerine karşılık pazarlık unsuru olarak kul- lanılmak istenildiği anlaşılan bu çekince, pla- nın mevcut aşamasında geri çekilmiş olsa da planın ileriki aşamalarında tekrar gündeme gelebilecektir. Ve bundan sonra Türkiye’nin benzer hamlelerine şahit olunmasının önü- nün açık olduğu da görülmektedir...
NATO Genel Sekreteri’nin bazı ülke temsil- cilerinin aksine söylemlerine karşın Türki- ye’nin önemini vurgulayan şu ifadeleri de doğru anlaşılmalıdır: ‘Haritaya bakın Türki- ye’nin önemini hemen anlarsınız’ ve ‘Türkiye NATO’ya kilit katkılar veriyor’...
OCAK 2020 ● SAYI 466/27Türkiye-Libya Mutabakatı/Anlaşması
Türkiye ile Libya arasında deniz yetki alanla- rının sınırlandırılmasına ilişkin “mutabakat”’ geçtiğimiz ay imzalandı. Doğu Akdeniz’de jeopolitik olarak köklü bir değişim anlamı- na gelen bu mutabakat/anlaşma, konuyu yakinen takip edenlerin de bildiği üzere son dönemlerde Doğu Akdeniz’de hızla değişim sürecine giren dengelerin yeniden ve tüm ta- rafların haklarını dikkate alan bir düzlemde oluşması sürecini başlatmıştır... Doğu Akde- niz’deki Türkiye’nin hamlesi “Yeni durum” ve “Yeni denklem” anlamına gelmektedir.
Doğu Akdeniz’de Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin birlikte yürüttükleri gö- rüşmelerde Türkiye ve KKTC’yi dışarıda bıra- kan, iç çekişmelerle malül ve Libya’nın hak- larını gasbeden bir Doğu Akdeniz denklemi gündemdeydi. Ve söz konusu yaklaşımın bir uzantısı olarak öne çıkan ‘uluslararası ener- ji şirketleriyle’ bahse konu ülkelerin ruhsat- landırma çabaları ile de haksız bir paylaşım gerçekleştirilmeye çalışılmaktaydı. Aynı za- manda Doğu Akdeniz’de çıkarılacak doğal- gazın taşınması ve piyasaya sürülmesi için de en ekonomik yol olan Türkiye güzergâhını kullanamayacaklarının farkında olarak farklı rotaların arayışına da girmişlerdir... Tüm bu arayışlara rağmen ABD ve Fransa başta ol- mak üzere AB komisyonunun da içinde bu- lunduğu birçok ülke destek vermekteydiler...
Yeni denge arayışının devam ettiği bölge- mizde, Türkiye’nin Irak-Suriye ekseni başta olmak üzere Doğu Akdeniz’de de aktif bir politika izlemesi sonucu dengeler yeniden değişti... Kıta sahanlığı ve deniz sınırlarının diğer bir tanımı olan ”Münhasır ekonomik bölge (MEB)” konusundaki bu adımla Türki- ye sadece Doğu Akdeniz’deki dengeleri de-
9
ğiştirmekle kalmamakta birbirleriyle doğru- dan veya dolaylı bağlantılı diğer dengeleri de değiştirme kabiliyetine sahip bir ”duruş” da ortaya koymuş olmaktadır.
Şüphe yok ki Doğu Akdeniz’de etkili bir güç haline gelebilmek çok önemli. Bölgesel güç olmaya devam etmenin ötesinde küresel güç olma hedefindeki bir ülke için Doğu Akdeniz stratejik bir öneme sahiptir. Doğu Akdeniz’de, Irak-Suriye ekseninde, Libya’da, Katar’da ve diğerlerinde de...
Nasıl Barış Pınarı Harekatı sonrasında Tür- kiye’ye karşı geniş bir muhalefet cephesi oluşmuşsa Türkiye ile Libya arasındaki mu- tabakat/anlaşma sonrasındaki gürültüye şaşmamak gerekir. Özellikle Yunanistan ve GKRY’nin yanı sıra İsrail, bir taraftan bu geliş- meyle ilgili rahatsızlığını dile getirirken diğer taraftan da konuyla ilgili bazı planlarını askı- ya aldığını duyurmakta... Suud-Mısır ikilisi ise Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) lideri- ne baskı yaparak anlaşmayı geçersiz kılmaya çalışmaktalar. ABD dışişleri sözcüsü de “Tür- kiye ile Libya UMH arasındaki anlaşma böl- gede gerginliklere neden oldu, faydalı değil ve kışkırtıcı” açıklamasını yaptı. Keza Fransa Cumhurbaşkanı, anlaşmayı endişe verici ola- rak yorumlarken, Avrupa Komisyonu da bu anlaşmanın taraflarını kınadığını duyurdu...
Öte yandan söz konusu “Mutabakat Muhtıra- sı” TBMM’de büyük bir çoğunlukla onaylandı ve tescili için BM’ye gönderildi. Aynı şekilde -tüm baskılara- karşın Libya UMH’nin de Mec- listen geçireceği muhtıranın BM’ye gönderil- mesiyle iki ülke arasındaki anlaşma süreci
10
tamamlanmış olacaktır. Ayrıca, konuyla ilgili olarak ABD ve malum ülkelerle birlikte Lib- ya’da Hafter Yönetimini desteklemekte yarar uman Rusya ile Türkiye’nin görüşmelerinden çıkacak sonuç da bölgedeki yeni denge için önemli bir gelişme olarak okunabilecektir... Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Barış Pınarı Harekâtı sonrasındaki sahaya yansıyanların hemen sonrası gündeme gelen NATO zirvesi ve ondan önce yapılan dörtlü zirve(İngiltere, Almanya Fransa ve Türkiye)bölgesel ve kü- resel yeni gelişmelere işaret etmekte ve yeni sonuçlar doğuracak nitelikte olduğunun da altını çizmek gerekir.
Ne var ki “Müslümanlar” olarak, kendi çizgi- lerimizde/Tevhidi bir eksende, bu davayı ta- şıyabilecek kalitede kadrolarla güçlü, örgüt- sel yapılarla “kendi işlerimize/yollarımıza” yoğunlaşmış bir görüntü henüz verememek- teyiz, maalesef. Lakin unutulmamalıdır ki fıt- rata, hayatın gerçeklerine uygun bir değerler sistemine sahip Müslümanların ilkeli ve ada- letli mücadelelerinin başarılı olmaması söz konusu bile değildir. Yeter ki “sonuç odaklı değil süreç odaklı” bir mücadele çizgisinin ol- mazsa olmazlığına inanalım ve “kendi işimi- ze” bakalım. Sürecin doğru yürütüldüğü bir mücadele de “sonuç” Rabbimizin takdirinde- dir. ”Resullerin yolu” bu konuda işaretlerle doludur.
“Devletin/Otoritenin “dini” Adalettir” vb. iddialarla insanımızı yanıltarak ”sistem içi” yöntemi meşrulaştıranlar unutmamalıdır ki her din/ideolojinin temel referanslarına pa- ralel bir adalet anlayışı vardır!..