HABER MERKEZİ ANALIZ;
ABD'nin, Kudüs'ü başkent, golan tepeleri de İsrail'in ilan etmesi ve ona paralel Suriye'de PKK-PYD hattını silahlandırarak Fırat'ın doğusunda güçlendirmesi yeni soru işaretlerini arttırdı.
Acaba bütün bunlar "vaat edilmiş topraklar"a giden yolu açan adımlar mıydı?
Birçok insan bu yaklaşımı komplo diye nitelendirirken hdp Eşbaşkanı Sezai Temelli'nin son açıklaması en makul insanı bile dehşete düşürdü."Bugün Türkiye'nin en bereketli toprakları burası. Buralar vadedilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Geldiler bu toprakları da kuruttular." Temelli, önemli bir bölümü Türkiye'de olan Mezopotamya'nın bereketli topraklarını kastediyordu. Ama şu tespit inanılmazdı; “Geldiler bu toprakları da kuruttular..." Bu mandacılığın yeni versiyonundan başka bir şey değil. Aslında geçmişin mandacıları bile bu kadar gönüllü değildi. Vaat edilmiş topraklar meselesinin teolojik boyutu tartışmalı ve farklı yorumlansa da tezin asıl sahipleri, "Irkçılığı din haline getiren Siyonistler" ne istediğini biliyor;
Mezopotamya'yı ele geçirip, işgal etmek.
Bugüne kadar Türkiye'de sağcı, solcu veya liberal hiçbir siyasi aktör Siyonistlere böylesine açık çağrıyla işgalciliği makulleştiren bir çağrı yapmadı. Siyonist Netanyahu bile bu kadar pervasızlaşmadı.ve imam oğlu 145 yılı dikkat çekti
Hele seçim sonrası "Mazbatamı verin" demesi ve ardından inanılmaz tehditler savurması...Seçimden iki gün sonra, "Mazbatamı hemen verin, yoksa süreç daha büyük sıkıntılara sebep olabilir" dedi.
Üçüncü gün, "145 yıldır biz demokrasi için mücadele ediyoruz" diyerek Osmanlı döneminde yaşanan kanlı bir olaya dikkat çekti. "Gün gelir isimlerini anmaktan bile vazgeçerim" sözlerinin ne anlama geldiğini siz de biz de çok iyi biliyoruz.Henüz belediye başkanı olmadan, bu kadar tehdit savuran birinin, başkan olduktan sonra neler yapacak hep birlikte izleyeceyiz.
Hani birileri Erdoğan'a yıllardır diktatör diyor da.
İşte Ekrem İmamoğlu’nun "145 yıldır biz, demokrasi için mücadele ediyoruz." sözünün perde arkası… Osmanlı İmparatorluğu'nda Anayasa'ya dayalı parlamentolu bir idare kurmak isteyen ve bu yüzden Sultan Abdülaziz'i darbeyle, Sultan V. Murad’ı da kendi elleriyle tahttan indiren Midhat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Mütercim Rüştü Paşa ile anlaşan Sultan II. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıktı.
Anlaşma, bir anayasa ilanı ve parlamentonun açılması üzerineydi…
Midhat Paşa'nın sadrazamlığa atanmasından dört gün sonra da (19 Aralık 1876) Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edildi. Yapılan seçimlerin ardından 19 Mart 1877’de Meclis-i Mebusan, Sultan II. Abdülhamid tarafından açıldı.
Ancak tarihe 93 Harbi olarak geçen, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın patlak vermesi ve o dönemde askeri ve mali açıdan kötü durumda bulunan Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgiye uğraması üzerine, yeni tahta geçmiş olan Sultan II. Abdülhamid'e mecliste yöneltilen suçlamalar, ilk mecliste Ermeni ve Rumlar başta olmak üzere bölücü-milliyetçi grupların mücadele sahnesine, özerklik ve bağımsızlık taleplerine sahne olmaya başladı. İmamoğlu ise aynı tarihlere denk gelen 1. Meşrutiyet'in ilanını kasttetiğini savunuyor.
1. Meşrutiyet de, Sultan Abdülaziz'e darbe yapılmasından sonra yerine geçen 2. Abdülhamit tarafından ilan edilmişti. Böylece Osmanlı'da ilk kez vatandaşlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı.
Ancak 1. Meşrutiyet'in ilan tarihi 1874 değil 1876'dır.
O halde 1874 değil de 1876 yılında neler oldu şöyle bir bakalım:
- Sultan Abdülaziz darbeciler tarafından tahttan indirilerek öldürüldü.
- Yerine kardeşi Sultan 3. Murat getirildi.
- 3 ay sonra ise yerine Sultan 2. Abdülhamit geçti.
- Abdülhamit tahta geçtikten sonra 1. Meşrutiyet ilan edildi.
Sultan Abdülaziz döneminde bugün hala ayakta kurumların birçoğunun temeli atılmıştı.
Bunlar arasında Danıştay, Yargıtay gibi kurumlar da bulunuyor.
Osmanlı Bankasının kurulması, Vilayet Meclislerinin açılması, Sanayi Okulu'nun açılması, İstanbul Üniversitesi'nin ilk versiyonu olan Darülfünün'un kurulması, Galatasaray Lisesi'nin açılması, Mecelle'nin yayınlanması, Kız Öğretmen Lisesi'nin kurulması, ilk modern itfaiyenin kurulması, Darüşşafaka'nın açılması ve Maden Mektebi'nin açılması Sultan Abdülaziz dönemindeki yeniliklerdendir.
Sultan Abdülaziz Osmanlı'da birçok yeniliğe öncülük etmesine rağmen Hersek ayaklanması, Bulgar isyanları ve Girit sorunları gibi birçok sorunla da uğraşmak zorunda kaldı.
Öte yandan Mısır'ın İngilizler tarafından karıştırılarak alınması da bu dönemlerde başladı.
Rusların Yeşilköy'e kadar ilerlemesi ve artan Rus tehlikesi karşısında II. Abdülhamid, meclisten bir karar alınmasını istediği halde, bu konuda ciddi bir çalışma yapılmadı. Bu sebeple Sultan II. Abdülhamid, meclisteki bazı kişi ve grupların böyle kritik bir zamanda devletin işlerini zorlaştırmaya çalıştıklarını gerekçe göstererek, devletin birlik ve bütünlüğünü korumak için “Ben artık Sultan Mahmud’un izinden gitmeye mecbur olacağım.” diyerek tarihi bir karar aldı.
Anayasa'nın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak, 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı süresiz olarak tatil etti. Devlet idaresini de yavaş yavaş kendi elinde toplamaya başlayarak 33 yıl süren saltanatı boyunca devleti ayakta tutmaya çalıştı. Nitekim tahttan indirilişinden 9 yıl sonra da İstanbul işgal edildi.
ABD'nin, Kudüs'ü başkent, golan tepeleri de İsrail'in ilan etmesi ve ona paralel Suriye'de PKK-PYD hattını silahlandırarak Fırat'ın doğusunda güçlendirmesi yeni soru işaretlerini arttırdı.
Acaba bütün bunlar "vaat edilmiş topraklar"a giden yolu açan adımlar mıydı?
Birçok insan bu yaklaşımı komplo diye nitelendirirken hdp Eşbaşkanı Sezai Temelli'nin son açıklaması en makul insanı bile dehşete düşürdü."Bugün Türkiye'nin en bereketli toprakları burası. Buralar vadedilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Geldiler bu toprakları da kuruttular." Temelli, önemli bir bölümü Türkiye'de olan Mezopotamya'nın bereketli topraklarını kastediyordu. Ama şu tespit inanılmazdı; “Geldiler bu toprakları da kuruttular..." Bu mandacılığın yeni versiyonundan başka bir şey değil. Aslında geçmişin mandacıları bile bu kadar gönüllü değildi. Vaat edilmiş topraklar meselesinin teolojik boyutu tartışmalı ve farklı yorumlansa da tezin asıl sahipleri, "Irkçılığı din haline getiren Siyonistler" ne istediğini biliyor;
Mezopotamya'yı ele geçirip, işgal etmek.
Bugüne kadar Türkiye'de sağcı, solcu veya liberal hiçbir siyasi aktör Siyonistlere böylesine açık çağrıyla işgalciliği makulleştiren bir çağrı yapmadı. Siyonist Netanyahu bile bu kadar pervasızlaşmadı.ve imam oğlu 145 yılı dikkat çekti
Hele seçim sonrası "Mazbatamı verin" demesi ve ardından inanılmaz tehditler savurması...Seçimden iki gün sonra, "Mazbatamı hemen verin, yoksa süreç daha büyük sıkıntılara sebep olabilir" dedi.
Üçüncü gün, "145 yıldır biz demokrasi için mücadele ediyoruz" diyerek Osmanlı döneminde yaşanan kanlı bir olaya dikkat çekti. "Gün gelir isimlerini anmaktan bile vazgeçerim" sözlerinin ne anlama geldiğini siz de biz de çok iyi biliyoruz.Henüz belediye başkanı olmadan, bu kadar tehdit savuran birinin, başkan olduktan sonra neler yapacak hep birlikte izleyeceyiz.
Hani birileri Erdoğan'a yıllardır diktatör diyor da.
İşte Ekrem İmamoğlu’nun "145 yıldır biz, demokrasi için mücadele ediyoruz." sözünün perde arkası… Osmanlı İmparatorluğu'nda Anayasa'ya dayalı parlamentolu bir idare kurmak isteyen ve bu yüzden Sultan Abdülaziz'i darbeyle, Sultan V. Murad’ı da kendi elleriyle tahttan indiren Midhat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa ve Mütercim Rüştü Paşa ile anlaşan Sultan II. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıktı.
Anlaşma, bir anayasa ilanı ve parlamentonun açılması üzerineydi…
Midhat Paşa'nın sadrazamlığa atanmasından dört gün sonra da (19 Aralık 1876) Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk anayasası olan Kanun-i Esasi ilan edildi. Yapılan seçimlerin ardından 19 Mart 1877’de Meclis-i Mebusan, Sultan II. Abdülhamid tarafından açıldı.
Ancak tarihe 93 Harbi olarak geçen, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın patlak vermesi ve o dönemde askeri ve mali açıdan kötü durumda bulunan Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgiye uğraması üzerine, yeni tahta geçmiş olan Sultan II. Abdülhamid'e mecliste yöneltilen suçlamalar, ilk mecliste Ermeni ve Rumlar başta olmak üzere bölücü-milliyetçi grupların mücadele sahnesine, özerklik ve bağımsızlık taleplerine sahne olmaya başladı. İmamoğlu ise aynı tarihlere denk gelen 1. Meşrutiyet'in ilanını kasttetiğini savunuyor.
1. Meşrutiyet de, Sultan Abdülaziz'e darbe yapılmasından sonra yerine geçen 2. Abdülhamit tarafından ilan edilmişti. Böylece Osmanlı'da ilk kez vatandaşlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı.
Ancak 1. Meşrutiyet'in ilan tarihi 1874 değil 1876'dır.
O halde 1874 değil de 1876 yılında neler oldu şöyle bir bakalım:
- Sultan Abdülaziz darbeciler tarafından tahttan indirilerek öldürüldü.
- Yerine kardeşi Sultan 3. Murat getirildi.
- 3 ay sonra ise yerine Sultan 2. Abdülhamit geçti.
- Abdülhamit tahta geçtikten sonra 1. Meşrutiyet ilan edildi.
Sultan Abdülaziz döneminde bugün hala ayakta kurumların birçoğunun temeli atılmıştı.
Bunlar arasında Danıştay, Yargıtay gibi kurumlar da bulunuyor.
Osmanlı Bankasının kurulması, Vilayet Meclislerinin açılması, Sanayi Okulu'nun açılması, İstanbul Üniversitesi'nin ilk versiyonu olan Darülfünün'un kurulması, Galatasaray Lisesi'nin açılması, Mecelle'nin yayınlanması, Kız Öğretmen Lisesi'nin kurulması, ilk modern itfaiyenin kurulması, Darüşşafaka'nın açılması ve Maden Mektebi'nin açılması Sultan Abdülaziz dönemindeki yeniliklerdendir.
Sultan Abdülaziz Osmanlı'da birçok yeniliğe öncülük etmesine rağmen Hersek ayaklanması, Bulgar isyanları ve Girit sorunları gibi birçok sorunla da uğraşmak zorunda kaldı.
Öte yandan Mısır'ın İngilizler tarafından karıştırılarak alınması da bu dönemlerde başladı.
Rusların Yeşilköy'e kadar ilerlemesi ve artan Rus tehlikesi karşısında II. Abdülhamid, meclisten bir karar alınmasını istediği halde, bu konuda ciddi bir çalışma yapılmadı. Bu sebeple Sultan II. Abdülhamid, meclisteki bazı kişi ve grupların böyle kritik bir zamanda devletin işlerini zorlaştırmaya çalıştıklarını gerekçe göstererek, devletin birlik ve bütünlüğünü korumak için “Ben artık Sultan Mahmud’un izinden gitmeye mecbur olacağım.” diyerek tarihi bir karar aldı.
Anayasa'nın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak, 13 Şubat 1878’de Meclis-i Mebusan’ı süresiz olarak tatil etti. Devlet idaresini de yavaş yavaş kendi elinde toplamaya başlayarak 33 yıl süren saltanatı boyunca devleti ayakta tutmaya çalıştı. Nitekim tahttan indirilişinden 9 yıl sonra da İstanbul işgal edildi.