25 Kasım 1917'de Lefkoşa'da dünyaya geldi. Babası Ahmet Hamdi Efendi, annesi Fatıma tül Zehra Hanım'dı. Dervişe Türkeş adında bir de kız kardeşi vardı. Aslen Kayserili olan Türkeş'in büyük dedesi Arif Ağa, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşgerli köyündendi ve Koyunoğlu ailesiyle bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girdiği için Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilmişti.
İlköğretimini Sarayönü İlkokulu'nda alan Türkeş, Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi isimler tarafından yetiştirildi.
Anne babası tarafından adı Ali Arif olarak konulmasına rağmen, Osman Zeki Bey, Türkeş'in adını Senin adın Alparslan olsun ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol diyerek değiştirdi.
O yıllarda Kıbrıs, İngiliz işgali altında olduğu için, Türkeş ailesi 1933 yılında tüm malvarlıklarını satıp İstanbul'a taşındı. Kuleli Askeri Lisesi'ne kaydolan Türkeş, o dönemde Turancı yazar ve ideolog Nihal Atsız'la tanıştı.
Atsız'dan çok etkilenen, siyasi anlamdaki düşüncelerini geliştiren Türkeş 1936 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ndeki, 1938'de Harp Okulu'ndaki eğitimini tamamladı. Bir yıl sonra da piyade asteğmeni olarak girdiği atış okulundan teğmen rütbesiyle mezun oldu.
Alparslan Türkeş 1940 yılında hayatını Muzaffer Türkeş'le birleştirdi.
Bu evlilikten Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul isimlerinde beş çocuğu oldu.
İyi bir puan alarak kazandığı Harp Akademisi'ndeki eğitimini 1944 yılında tamamlayan Türkeş, aynı yılın mayıs ayında Ankara'da gerçekleşen yürüyüşte bir grup milliyetçiyle birlikte tutuklandı. Alparslan Türkeş, Nihal Atsız'la birlikte CHP'nin açtığı Irkçılık-Turancılık davasından yargılandı ve dokuz ay on gün hapse mahkûm edildi. Ancak mahkeme süresince bir yıl hücre hapsinde yattığı için tahliye edilen Türkeş, kendisine verilen cezanın Askeri Yargıtay tarafından bozulması sonucu 1947 yılında beraat etti.
1948'de Genel Kurmay tarafından açılan sınavları kazanarak Amerika'ya gönderildi ve iki yıl süresince Amerikan Harp Akademisi'nde eğitim gördü. Mezuniyetinin ardından 1955'de kurmay binbaşı olan Alparslan Türkeş, Washington'da bulunan NATO Daimi komitesinde Türk Genelkurmayı'nın temsil heyeti üyeliğine tayin edildi.
1957 yılının sonuna kadar buradaki görevini sürdürürken bir yandan da University of America'da uluslararası ekonomi eğitimi aldı. 1959 yılında Almanya'da bulunan Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilen Türkeş, eğitimini tamamladıktan sonra albaylığa yükselerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na NATO şube müdürü olarak atandı.
Alparslan Türkeş, 27 Mayıs 1960 darbesinden kısa bir süre önce Elazığ'daki birliğinden Ankara'ya atanmıştı. Talat Aydemir'in önerisiyle Milli Birlik Komitesi'ne alınan Türkeş, darbeyi planlayıp yürütecek olan 38 kişilik grubun içinde yer aldı. Türkeş, bu hareketi milli birliği sağlayacak bir reform hareketi olarak düşünüyordu ve darbe bildirisini 27 Mayıs 1960 günü radyoda ilan etti. O tarihten sonra adı sıkça duyulmaya başlamıştı. 25 Eylül 1960 tarihine kadar Milli Birlik Komitesi üyesi olarak, Başbakanlık Müsteşarlığı yaptı. Bu süre içinde ülke bütünlüğü ve devlet planlama teşkilatı tasarılarını kanunlaştırdı. Türkeş, Türk siyasi tarihine "14'ler" olarak geçen iktidarın sivil hükümetlere devredilmesine karşı çıkan grubun lideriydi. MBK grubundaki albayların da görüş ayrılıkları vardı ve Türkeş, ülkeyi nasyonal sosyalist bir sisteme süreklediği ileri sürülerek 22 Eylül 1960'ta Milli Birlik Komitesi'nden çıkartıldı. Resmen emekli edilen Türkeş, Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan'a gönderildi. Sürgünde iken Türkiye ile ilişkilerini koparmadı ve MBK Başkanı Cemal Gürsel'e, Yüksek Adalet Divanı 'nda yargılanan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin doğru olmayacağını vurgulayan mektubu gönderdi. Mektup "Milli Yol" isimli dergide de yayınlanmıştı.
Ayrıca 14'ler grubundaki arkadaşlarıyla sık sık haberleşti ve sürgünden sonraki siyasi stratejisini belirleme hazırlıkları yaptı. Türkeş’in 1961-1963yılları arasında Türkiye'ye dönmesine izin verilmemişti.
23 Şubat 1963'de Gümülcine'den yurda dönen Türkeş, kalabalık bir topluluk tarafından karşılandı. Gökhan Evliyaoğlu'nun Adalet Partisi'ne katılması yönündeki teklifini reddeden siyasetçi, milliyetçi çevreleri aynı çatı altında toplamak amacıyla 2 Mayıs 1963'te "Türkiye Huzur ve Yükselme Derneği’ni kurdu.
Darbe hazırlığı yapan Talat Aydemir-Fethi Gürcan ikilisiyle bağlantı kurdu. Ancak Talat Aydemir'le aralarında görüş ayrılıkları oluştu. Bunun üzerine darbe olacağına dair hükümeti bilgilendiren Türkeş, konuyla ilgili olarak yargılandı ve dört ay süresince Mamak Askeri Cezaevi'nde hücre hapsinde yattı. Ancak darbe girişimini hükümete duyurduğu için beraatına karar verildi ve 5 Eylül 1963'te tahliye edildi. Alparslan Türkeş, 31 Mart 1965'te, eski MBK üyeleri ve 14'ler grubundan Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Mustafa Kaplan gibi arkadaşlarıyla birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne (CKMP) üye oldu.
Kısa sürede parti genel müfettişi olan siyasetçi, 1 Ağustos 1965'te parti üyeleri tarafından genel başkanlığa seçildi. Uzun tartışmalardan sonra parti tüzüğünde 9 Işık Doktrini yer aldı ve Türkeş, bu dönemde kendisini sevenler tarafından Başbuğ ilan edildi. Aynı yıl Ankara'dan milletvekili de seçilen Türkeş, 8-9 Şubat 1969 tarihlerinde CKMP'nin Adana'da gerçekleşen kongresinde partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirilmesi önerisinde bulundu ve CKMP, MHP oldu.
1966 yılında cumhurbaşkanlığına aday olan siyasetçi, Cevdet Sunay karşısında 11 oy alarak seçimi kaybetti.
1969 ve 1973 yıllarında Adana milletvekili olarak seçildi.
1974'te eşi Muzaffer Türkeş'i kaybettikten sonra 1976'da ikinci eşi Seval Türkeş'le evlendi.
Bu evlilikten de Ayyüce Türkeş ve Ahmet Kutalmış Türkeş isimlerinde iki çocuğu oldu.
Türkeş, ilki, 31 Mart -13 Haziran 1975 ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında olmak üzere iki kez Süleyman Demirel başkanlığında kurulan ve Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yaptı.
O dönemde ülkü ocakları, büyük ülkü derneği ve diğer mesleki örgütlenmeleri de yapılandırdı.12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen darbeden üç gün sonra teslim olan Türkeş, cunta tarafından tutuklandı. İdam edilmesi istenmesine rağmen daha sonra cezası hapis e çevrilen siyasetçi, bir ay Uzun Ada’da daha sonra da Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastanesi’nde 4,5 yıl hapis yattı.
Türkeş, 9 Nisan 1985'de tahliye oldu. 6 Eylül 1987 tarihindeyse siyasi yasakların referandum ile kalkmasından sonra Milliyetçi Çalışma Partisi'ne (MÇP) katıldı.4 Ekim 1987 tarihinde yapılan olağanüstü 2.Kongre ile MÇP Genel Başkanlığı'na seçilen siyasetçi, 1991 genel seçimlerinde IDP ve RP ile seçim ittifakı yaparak Yozgat milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi.
Ancak 15 Kasım 1991 tarihinde 18 arkadaşı ile ittifaktan ayrılarak bağımsız milletvekili oldu.
Türkeş, 25 Aralık 1991 tarihinde Demokratik Hareket Partisi'ni kurdu ancak parti kurucular kurulu kararıyla kapatıldı. 29 Aralık 1991 tarihinde ise Milliyetçi Çalışma Partisi'nin Genel Başkanlığı'na yeniden seçildi.12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatılan siyasi partilerin isim ve amblemlerinin kullanılması yasaklanmıştı.
1992'de 12 Eylül darbesiyle besiyle kapatılmış olan partilerin eski adlarını almasıyla ilgili olarak Siyasi Partiler Kanunu'nda değişiklik yapılması sonucu, MÇP'nin ismi de 1993 yılında yeniden MHP olarak değiştirildi.
Alparslan Türkeş 4 Ocak 1993 tarihinde yapılan kongrede MHP'nin genel başkanlığına seçildi. Türkeş 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan genel seçimlerde Adana'dan milletvekilliği adaylığını açıkladı.
Ancak MHP, 24 Aralık 1995'te yapılan genel seçimlerde %10 luk ülke barajına takılarak meclise giremedi. Bu dönemde uzlaşmacı bir lider profili çizerek ülke siyaseti üzerinde etkili olan Türkeş, başta 9 Işık olmak üzere siyasi ve tarihi görüşlerini içeren birçok kitap da yazdı.
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da hayata gözlerini yumdu. Cenaze töreni için Türkiye’nin her tarafından yüz binlerce insan Ankara'da bir araya geldi.
ALPARSLAN TÜRKEŞ ( BAŞBUĞ ) ESERLERİ
Milli Doktrin 9 Işık; Alparslan Türkeş Kamer Yayınları; İstanbul, 1997.* Dokuz Işık; Berikan Elektronik Basım Yayım;* 9 Işık; Hamle Yayınevi; İstanbul* Dokuz Işık ve Türkiye;Hamle Yayınevi; İstanbul* Ülkücülük; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1995.*
12 Eylül Adaleti (!) : Savunma; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1994.*
1944 Milliyetçilik Olayı; Hamle Yayınevi;
* Modern Türkiye ; İstanbul.*
Milliyetçilik Olayları; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
27 Mayıs ve Gerçekler; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
27 Mayıs, 13 Kasım, 21 Mayıs ve Gerçekler; İstanbul, 1996.*
Ahlakçılık; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
Etik (Ahlak Felsefesi), Etik.; Bunalımdan Çıkış Yolu; Kamer Yayınları.*
Türk Edebiyatında Anılar, İncelemeler, Tenkidler, Anı-Günce-Mektup; İstanbul, 1994.*
Bunalımdan Çıkış Yolu; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1996.*
Dış Meselemiz; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
İlimcilik; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
Kahramanlık Ruhu; İstanbul, 1996.*
Temel Görüşler; Kamer Yayınları.* Sistemler ve Öğretiler; İstanbul, 1994.*
Türkiye'nin Meseleleri; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1996.*
Yeni Ufuklara Doğru; Kamer Yayınları.* Sistemler ve Öğretiler; İstanbul, 1995
İşte Alparslan Türkeş’in hayatına dair detaylar:
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş 26 Mayıs 1978’de partisinin Erzurum’da düzenlediği “Komunizme ve Bölücülüğe karşı Milli Birlik ve Beraberlik” Mitingine katılarak konuşma yaptı
Daha sonra, dış görev için açılan sınavı kazanarak ABD Pentagon’da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanan Türkeş, bu arada ekonomi eğitimi de gördü. 1957’de Türkiye’ye dönen Türkeş, 1959’da Almanya’ya Atom ve Nükleer Okulu’na gönderildi. Alparslan Türkeş, bu okulu başarıyla bitirmesinin ardından Kurmay Albay oldu.
27 Mayıs darbesi
27 Mayıs 1960’da Milli Birlik Komitesi’nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan Türkeş, ihtilal hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlendi. Türkeş, bu vazifesi sırasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurdu. Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13 Kasım 1960’da Türkeş ve “ondörtler” olarak bilinen arkadaşları emekliye sevk edilerek tasfiye edildi ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edildi. Türkeş ise Türkiye’nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderildi.
960’ta Milli Birlik Komitesi (MBK), Devlet ve Hükümet Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Cemal Gürsel (ortada), MBK üyesi ve Başbakanlık Müsteşarı Albay Alparslan Türkeş (solda) ile birlikte Zırhlı Birlikler Okulu’nu ziyaretinde görülüyor. Foto: AA
1963 yılında yurda dönen Türkeş, dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla “Huzur ve Yükseliş Derneği”ni kurdu. Kısa bir süre sonra Talat Aydemir’in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiasıyla tutuklanan ve Mamak Askeri Cezaevinde 4 ay hücre hapsinde yatan Türkeş, ardından yargılandı ve beraat etti.
CKMP Genel Başkanlığı’na seçildi
Türkeş, 1965’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine (CKMP) katıldı ve partinin Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığa seçildi. Türkeş, aynı yıl yapılan genel seçimlerde de Ankara milletvekili oldu. 1969 CKMP’nin adı Milliyetçi Hareket Partisi, amblemi de üç hilal olarak değiştirilirken, Türkeş o yıl yapılan genel seçimlerde ise Adana milletvekili olarak seçildi.
Türkeş, ilki 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları, ikincisi de 1 Ağustos – 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yaptı. Türkiye’de 1968 yılından itibaren Marksist ve komünist gençlik hareketlerinin üniversitelerde yer almaya başlaması ile Türkeş, toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle Türk toplumculuğu ve milliyetçiliğini anlattı. Kısa zamanda çoğalan ve örgütlenen gençler “Dokuz Işık” etrafında toplandı.
12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbeden 3 gün sonra teslim olan Türkeş, önce Uzunada’da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu’nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastanesinde 4,5 yıl hapis yattı. Bu süreçte Türkeş ve 218 ülkücünün idamı istendi. Türkeş, 9 Nisan 1985’de tahliye oldu ve beraat etti. Türkeş, 1987’de siyaset yapma yasağının kalkmasının ardından Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) olağanüstü kongresinde partinin Genel Başkanı oldu. Türkeş, 1991 yılındaki genel seçimlerde MÇP’nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesinde Yozgat milletvekili seçildi. 1992’de 12 Eylül’ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesine ilişkin değişikliğin ardından MHP’nin son kurultay delegeleri, MHP’nin isim ve amblemini MÇP’nin kullanabilmesine karar verdi. Bu çerçevede 1992’de yapılan MÇP’nin 4. Olağanüstü kurultayında partinin adı MHP, amblemi üç hilal olarak değiştirildi.
EN GÜZEL ALPARSLAN TÜRKEŞ SÖZLERİ
Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.
Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...
Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.
Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.
Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.
Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.
Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.
Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.
Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır.
Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.
Bizim savunduğumuz Dokuz Işık'çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.
İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.
Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.
Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.
İslâmiyeti ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.
Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.
İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.
Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.
Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.
Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak...
Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez
TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.
Fikir, iman, ülkü aşkı ... İnsanları güçlü yapan bunlardır.
Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.
Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.
Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.
Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."
Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.
Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.
Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.
BAŞBUĞ TÜRKEŞ HAYATINI ANLATMAYA DEVAM EDELİM ;
Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.
Yıl 1917 ve Kasım’ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri oğulları dünyaya gelir.
Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişçesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..
Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve her biri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adini adeta senin adin "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.
Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Pasa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı İngiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
Yıl 1933 ve Alparslan’ın artik işgal altında, esaret altında yasamaya dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini İstanbul...
Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk isi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın can evinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, Alparslan Türkeş.
Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.
Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtların Muzaffer Ana’sının 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Sevâl Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.
Yıl 1944 3 Mayıs.. Ankara'da eski tabirle bir nümayiş yani gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.
Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılık Davası baslar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnetsiz Savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin Komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "Moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında Kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.
Yıl 1955 dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.
1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basarıyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydır.
Yıl 1960, tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "ihtilâl'in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ihtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.
Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.
Yıl 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar.
Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.
Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir.
Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.
İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar.
1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üs haline koyarlar. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mi tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır.
Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.
12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekanlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.
Tarih 6 Eylül 1987.. Yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.
Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkanlığa seçilir.
Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.
Tarih 27 Aralık 1992.. Oniki Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.
Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997’de geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını yitirdi.
İlköğretimini Sarayönü İlkokulu'nda alan Türkeş, Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asım Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi isimler tarafından yetiştirildi.
Anne babası tarafından adı Ali Arif olarak konulmasına rağmen, Osman Zeki Bey, Türkeş'in adını Senin adın Alparslan olsun ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol diyerek değiştirdi.
O yıllarda Kıbrıs, İngiliz işgali altında olduğu için, Türkeş ailesi 1933 yılında tüm malvarlıklarını satıp İstanbul'a taşındı. Kuleli Askeri Lisesi'ne kaydolan Türkeş, o dönemde Turancı yazar ve ideolog Nihal Atsız'la tanıştı.
Atsız'dan çok etkilenen, siyasi anlamdaki düşüncelerini geliştiren Türkeş 1936 yılında Kuleli Askeri Lisesi'ndeki, 1938'de Harp Okulu'ndaki eğitimini tamamladı. Bir yıl sonra da piyade asteğmeni olarak girdiği atış okulundan teğmen rütbesiyle mezun oldu.
Alparslan Türkeş 1940 yılında hayatını Muzaffer Türkeş'le birleştirdi.
Bu evlilikten Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul isimlerinde beş çocuğu oldu.
İyi bir puan alarak kazandığı Harp Akademisi'ndeki eğitimini 1944 yılında tamamlayan Türkeş, aynı yılın mayıs ayında Ankara'da gerçekleşen yürüyüşte bir grup milliyetçiyle birlikte tutuklandı. Alparslan Türkeş, Nihal Atsız'la birlikte CHP'nin açtığı Irkçılık-Turancılık davasından yargılandı ve dokuz ay on gün hapse mahkûm edildi. Ancak mahkeme süresince bir yıl hücre hapsinde yattığı için tahliye edilen Türkeş, kendisine verilen cezanın Askeri Yargıtay tarafından bozulması sonucu 1947 yılında beraat etti.
1948'de Genel Kurmay tarafından açılan sınavları kazanarak Amerika'ya gönderildi ve iki yıl süresince Amerikan Harp Akademisi'nde eğitim gördü. Mezuniyetinin ardından 1955'de kurmay binbaşı olan Alparslan Türkeş, Washington'da bulunan NATO Daimi komitesinde Türk Genelkurmayı'nın temsil heyeti üyeliğine tayin edildi.
1957 yılının sonuna kadar buradaki görevini sürdürürken bir yandan da University of America'da uluslararası ekonomi eğitimi aldı. 1959 yılında Almanya'da bulunan Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilen Türkeş, eğitimini tamamladıktan sonra albaylığa yükselerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na NATO şube müdürü olarak atandı.
Alparslan Türkeş, 27 Mayıs 1960 darbesinden kısa bir süre önce Elazığ'daki birliğinden Ankara'ya atanmıştı. Talat Aydemir'in önerisiyle Milli Birlik Komitesi'ne alınan Türkeş, darbeyi planlayıp yürütecek olan 38 kişilik grubun içinde yer aldı. Türkeş, bu hareketi milli birliği sağlayacak bir reform hareketi olarak düşünüyordu ve darbe bildirisini 27 Mayıs 1960 günü radyoda ilan etti. O tarihten sonra adı sıkça duyulmaya başlamıştı. 25 Eylül 1960 tarihine kadar Milli Birlik Komitesi üyesi olarak, Başbakanlık Müsteşarlığı yaptı. Bu süre içinde ülke bütünlüğü ve devlet planlama teşkilatı tasarılarını kanunlaştırdı. Türkeş, Türk siyasi tarihine "14'ler" olarak geçen iktidarın sivil hükümetlere devredilmesine karşı çıkan grubun lideriydi. MBK grubundaki albayların da görüş ayrılıkları vardı ve Türkeş, ülkeyi nasyonal sosyalist bir sisteme süreklediği ileri sürülerek 22 Eylül 1960'ta Milli Birlik Komitesi'nden çıkartıldı. Resmen emekli edilen Türkeş, Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan'a gönderildi. Sürgünde iken Türkiye ile ilişkilerini koparmadı ve MBK Başkanı Cemal Gürsel'e, Yüksek Adalet Divanı 'nda yargılanan Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin doğru olmayacağını vurgulayan mektubu gönderdi. Mektup "Milli Yol" isimli dergide de yayınlanmıştı.
Ayrıca 14'ler grubundaki arkadaşlarıyla sık sık haberleşti ve sürgünden sonraki siyasi stratejisini belirleme hazırlıkları yaptı. Türkeş’in 1961-1963yılları arasında Türkiye'ye dönmesine izin verilmemişti.
23 Şubat 1963'de Gümülcine'den yurda dönen Türkeş, kalabalık bir topluluk tarafından karşılandı. Gökhan Evliyaoğlu'nun Adalet Partisi'ne katılması yönündeki teklifini reddeden siyasetçi, milliyetçi çevreleri aynı çatı altında toplamak amacıyla 2 Mayıs 1963'te "Türkiye Huzur ve Yükselme Derneği’ni kurdu.
Darbe hazırlığı yapan Talat Aydemir-Fethi Gürcan ikilisiyle bağlantı kurdu. Ancak Talat Aydemir'le aralarında görüş ayrılıkları oluştu. Bunun üzerine darbe olacağına dair hükümeti bilgilendiren Türkeş, konuyla ilgili olarak yargılandı ve dört ay süresince Mamak Askeri Cezaevi'nde hücre hapsinde yattı. Ancak darbe girişimini hükümete duyurduğu için beraatına karar verildi ve 5 Eylül 1963'te tahliye edildi. Alparslan Türkeş, 31 Mart 1965'te, eski MBK üyeleri ve 14'ler grubundan Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal, Mustafa Kaplan gibi arkadaşlarıyla birlikte Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne (CKMP) üye oldu.
Kısa sürede parti genel müfettişi olan siyasetçi, 1 Ağustos 1965'te parti üyeleri tarafından genel başkanlığa seçildi. Uzun tartışmalardan sonra parti tüzüğünde 9 Işık Doktrini yer aldı ve Türkeş, bu dönemde kendisini sevenler tarafından Başbuğ ilan edildi. Aynı yıl Ankara'dan milletvekili de seçilen Türkeş, 8-9 Şubat 1969 tarihlerinde CKMP'nin Adana'da gerçekleşen kongresinde partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirilmesi önerisinde bulundu ve CKMP, MHP oldu.
1966 yılında cumhurbaşkanlığına aday olan siyasetçi, Cevdet Sunay karşısında 11 oy alarak seçimi kaybetti.
1969 ve 1973 yıllarında Adana milletvekili olarak seçildi.
1974'te eşi Muzaffer Türkeş'i kaybettikten sonra 1976'da ikinci eşi Seval Türkeş'le evlendi.
Bu evlilikten de Ayyüce Türkeş ve Ahmet Kutalmış Türkeş isimlerinde iki çocuğu oldu.
Türkeş, ilki, 31 Mart -13 Haziran 1975 ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında olmak üzere iki kez Süleyman Demirel başkanlığında kurulan ve Milliyetçi Cephe adı verilen koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yaptı.
O dönemde ülkü ocakları, büyük ülkü derneği ve diğer mesleki örgütlenmeleri de yapılandırdı.12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen darbeden üç gün sonra teslim olan Türkeş, cunta tarafından tutuklandı. İdam edilmesi istenmesine rağmen daha sonra cezası hapis e çevrilen siyasetçi, bir ay Uzun Ada’da daha sonra da Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastanesi’nde 4,5 yıl hapis yattı.
Türkeş, 9 Nisan 1985'de tahliye oldu. 6 Eylül 1987 tarihindeyse siyasi yasakların referandum ile kalkmasından sonra Milliyetçi Çalışma Partisi'ne (MÇP) katıldı.4 Ekim 1987 tarihinde yapılan olağanüstü 2.Kongre ile MÇP Genel Başkanlığı'na seçilen siyasetçi, 1991 genel seçimlerinde IDP ve RP ile seçim ittifakı yaparak Yozgat milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi.
Ancak 15 Kasım 1991 tarihinde 18 arkadaşı ile ittifaktan ayrılarak bağımsız milletvekili oldu.
Türkeş, 25 Aralık 1991 tarihinde Demokratik Hareket Partisi'ni kurdu ancak parti kurucular kurulu kararıyla kapatıldı. 29 Aralık 1991 tarihinde ise Milliyetçi Çalışma Partisi'nin Genel Başkanlığı'na yeniden seçildi.12 Eylül 1980 darbesinden sonra kapatılan siyasi partilerin isim ve amblemlerinin kullanılması yasaklanmıştı.
1992'de 12 Eylül darbesiyle besiyle kapatılmış olan partilerin eski adlarını almasıyla ilgili olarak Siyasi Partiler Kanunu'nda değişiklik yapılması sonucu, MÇP'nin ismi de 1993 yılında yeniden MHP olarak değiştirildi.
Alparslan Türkeş 4 Ocak 1993 tarihinde yapılan kongrede MHP'nin genel başkanlığına seçildi. Türkeş 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan genel seçimlerde Adana'dan milletvekilliği adaylığını açıkladı.
Ancak MHP, 24 Aralık 1995'te yapılan genel seçimlerde %10 luk ülke barajına takılarak meclise giremedi. Bu dönemde uzlaşmacı bir lider profili çizerek ülke siyaseti üzerinde etkili olan Türkeş, başta 9 Işık olmak üzere siyasi ve tarihi görüşlerini içeren birçok kitap da yazdı.
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997'de geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara'da hayata gözlerini yumdu. Cenaze töreni için Türkiye’nin her tarafından yüz binlerce insan Ankara'da bir araya geldi.
ALPARSLAN TÜRKEŞ ( BAŞBUĞ ) ESERLERİ
Milli Doktrin 9 Işık; Alparslan Türkeş Kamer Yayınları; İstanbul, 1997.* Dokuz Işık; Berikan Elektronik Basım Yayım;* 9 Işık; Hamle Yayınevi; İstanbul* Dokuz Işık ve Türkiye;Hamle Yayınevi; İstanbul* Ülkücülük; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1995.*
12 Eylül Adaleti (!) : Savunma; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1994.*
1944 Milliyetçilik Olayı; Hamle Yayınevi;
* Modern Türkiye ; İstanbul.*
Milliyetçilik Olayları; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
27 Mayıs ve Gerçekler; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
27 Mayıs, 13 Kasım, 21 Mayıs ve Gerçekler; İstanbul, 1996.*
Ahlakçılık; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
Etik (Ahlak Felsefesi), Etik.; Bunalımdan Çıkış Yolu; Kamer Yayınları.*
Türk Edebiyatında Anılar, İncelemeler, Tenkidler, Anı-Günce-Mektup; İstanbul, 1994.*
Bunalımdan Çıkış Yolu; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1996.*
Dış Meselemiz; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
İlimcilik; Berikan Elektronik Basım Yayım.*
Kahramanlık Ruhu; İstanbul, 1996.*
Temel Görüşler; Kamer Yayınları.* Sistemler ve Öğretiler; İstanbul, 1994.*
Türkiye'nin Meseleleri; Hamle Yayınevi; İstanbul, 1996.*
Yeni Ufuklara Doğru; Kamer Yayınları.* Sistemler ve Öğretiler; İstanbul, 1995
İşte Alparslan Türkeş’in hayatına dair detaylar:
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş 26 Mayıs 1978’de partisinin Erzurum’da düzenlediği “Komunizme ve Bölücülüğe karşı Milli Birlik ve Beraberlik” Mitingine katılarak konuşma yaptı
Daha sonra, dış görev için açılan sınavı kazanarak ABD Pentagon’da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanan Türkeş, bu arada ekonomi eğitimi de gördü. 1957’de Türkiye’ye dönen Türkeş, 1959’da Almanya’ya Atom ve Nükleer Okulu’na gönderildi. Alparslan Türkeş, bu okulu başarıyla bitirmesinin ardından Kurmay Albay oldu.
27 Mayıs darbesi
27 Mayıs 1960’da Milli Birlik Komitesi’nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan Türkeş, ihtilal hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlendi. Türkeş, bu vazifesi sırasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurdu. Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13 Kasım 1960’da Türkeş ve “ondörtler” olarak bilinen arkadaşları emekliye sevk edilerek tasfiye edildi ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edildi. Türkeş ise Türkiye’nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderildi.
960’ta Milli Birlik Komitesi (MBK), Devlet ve Hükümet Başkanı, Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Cemal Gürsel (ortada), MBK üyesi ve Başbakanlık Müsteşarı Albay Alparslan Türkeş (solda) ile birlikte Zırhlı Birlikler Okulu’nu ziyaretinde görülüyor. Foto: AA
1963 yılında yurda dönen Türkeş, dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla “Huzur ve Yükseliş Derneği”ni kurdu. Kısa bir süre sonra Talat Aydemir’in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiasıyla tutuklanan ve Mamak Askeri Cezaevinde 4 ay hücre hapsinde yatan Türkeş, ardından yargılandı ve beraat etti.
CKMP Genel Başkanlığı’na seçildi
Türkeş, 1965’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine (CKMP) katıldı ve partinin Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığa seçildi. Türkeş, aynı yıl yapılan genel seçimlerde de Ankara milletvekili oldu. 1969 CKMP’nin adı Milliyetçi Hareket Partisi, amblemi de üç hilal olarak değiştirilirken, Türkeş o yıl yapılan genel seçimlerde ise Adana milletvekili olarak seçildi.
Türkeş, ilki 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları, ikincisi de 1 Ağustos – 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yaptı. Türkiye’de 1968 yılından itibaren Marksist ve komünist gençlik hareketlerinin üniversitelerde yer almaya başlaması ile Türkeş, toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle Türk toplumculuğu ve milliyetçiliğini anlattı. Kısa zamanda çoğalan ve örgütlenen gençler “Dokuz Işık” etrafında toplandı.
12 Eylül 1980’de gerçekleşen askeri darbeden 3 gün sonra teslim olan Türkeş, önce Uzunada’da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu’nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastanesinde 4,5 yıl hapis yattı. Bu süreçte Türkeş ve 218 ülkücünün idamı istendi. Türkeş, 9 Nisan 1985’de tahliye oldu ve beraat etti. Türkeş, 1987’de siyaset yapma yasağının kalkmasının ardından Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) olağanüstü kongresinde partinin Genel Başkanı oldu. Türkeş, 1991 yılındaki genel seçimlerde MÇP’nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesinde Yozgat milletvekili seçildi. 1992’de 12 Eylül’ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesine ilişkin değişikliğin ardından MHP’nin son kurultay delegeleri, MHP’nin isim ve amblemini MÇP’nin kullanabilmesine karar verdi. Bu çerçevede 1992’de yapılan MÇP’nin 4. Olağanüstü kurultayında partinin adı MHP, amblemi üç hilal olarak değiştirildi.
EN GÜZEL ALPARSLAN TÜRKEŞ SÖZLERİ
Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.
Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...
Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.
Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.
Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.
Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.
Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.
Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.
Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır.
Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.
Bizim savunduğumuz Dokuz Işık'çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.
İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.
Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.
Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.
İslâmiyeti ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.
Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.
İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.
Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.
Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.
Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak...
Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez
TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.
Fikir, iman, ülkü aşkı ... İnsanları güçlü yapan bunlardır.
Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.
Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.
Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.
Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."
Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.
Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.
Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.
BAŞBUĞ TÜRKEŞ HAYATINI ANLATMAYA DEVAM EDELİM ;
Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.
Yıl 1917 ve Kasım’ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri oğulları dünyaya gelir.
Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişçesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..
Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve her biri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adini adeta senin adin "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.
Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Pasa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı İngiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.
Yıl 1933 ve Alparslan’ın artik işgal altında, esaret altında yasamaya dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini İstanbul...
Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk isi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın can evinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, Alparslan Türkeş.
Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.
Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtların Muzaffer Ana’sının 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Sevâl Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.
Yıl 1944 3 Mayıs.. Ankara'da eski tabirle bir nümayiş yani gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.
Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılık Davası baslar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnetsiz Savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.
Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin Komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "Moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında Kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.
Yıl 1955 dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.
1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basarıyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydır.
Yıl 1960, tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "ihtilâl'in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ihtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.
Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.
1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.
Yıl 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar.
Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.
Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir.
Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.
İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar.
1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üs haline koyarlar. Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mi tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır.
Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.
Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.
Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.
12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekanlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.
Tarih 6 Eylül 1987.. Yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.
Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkanlığa seçilir.
Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.
Tarih 27 Aralık 1992.. Oniki Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.
Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.
Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997’de geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını yitirdi.