Zindanlarda Unutulan Yusuf'lara MEKTUP…
Kudbettin GÖK, İslami Hareket davası kapsamında 1993 yılında gözaltına alınıp 6 sene zindan hayatı yaşadıktan sonra tahliye edildi. Olağanüstü yargı mahkemeleri tarafından, örgüt üyeliği cezası aldı.Temyiz için Yargıtay’a başvurdu.Yargıtay’ın şu an çoğu cezaevinde veya firarda olan 9. Ceza Dairesi yargıçları tarafından, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasını gerektiren anayasal düzeni değiştirme suçundan, aleyhe bozma talebi olmamasına rağmen aleyhe bozuldu.Tekrar zindana girmektense hicreti tercih etti ve halen yurtdışında hicret hayatı yasamaktadır.25 yılı aşkın süredir yargılaması devam etmektedir. Kudbettin GÖK Kardeşimiz uzun bir süre birlikte kaldığı Abdüsselam DURMAZ kardeşinin yazdığı ve
hertaraf.com’da yayınlanan mektuba karşılık olarak onun şahsında tüm zindan dostlarına bir mektup kaleme aldı.
Zindanlarda Unutulan Yusuflara MEKTUP… Sevgili Kardeşim,28 şubat 1997 de zorbaların cadı avı başlattıkları, siyaset ve medyanın boyunduruğu altında olan yargının Müslüman camiayı açık hedef haline getirdiği dönemde sizle birlikte o zalim ve karanlık dönemi zindanlarda iliklerine kadar yaşayan, sonrasında memleketinden hicret edilmeye zorlanmış Müslümanlardan biri olarak mektubuna cevap verme gereği duydum. Yaşadığınız o zor ve büyük sabır gerektiren şartlar altında olmasak bile, gurbette hicretin yakıcı özlemi içinde 20 yıla yakın, ailemizden, dostlarımızdan, sevdiklerimizden, memleketimizden uzak kalmış olmanın hüznüyle yazıyorum. Mazlumiyetinize şifa değil biliyorum lakin derdinize ortak olmanın duyguları içinde yazıyorum. Kendimden ve benim durumumda olan kardeşlerimizden söz ederek mağduriyet sözleri sarf etmeyeceğim. Bunu sizin yaşadığınız tutsaklığın benzeri gibi zikretmekten hicap duyarım. Mektubunda ‘hükümet oldular, iş adamları oldular, dernek sahibi oldular, medya patronları oldular, köşe yazarları oldular… Her bir şey oldular olmasına lakin bir ‘kardeş’ olamadılar maalesef.
Kardeşlerini kuyuda unutup, gittiler...’ diye son bulan ve haklı olarak sitem ettiğin Müslümanların kulaklarının daha bir çınlaması, vicdanlarının belki bir nebzecik sızlaması adına yazıyorum. Bu arada bu sitemlerden kendimize de pay çıkarmadığımız sanılmasın. Belki sizler için sesimiz daha gür çıkmalıydı. Müslümanlar, Filistin’deki, Mısır’daki diğer Müslüman coğrafyalarda esaret altındaki kardeşlerinin acıları kadar, yanı başlarındaki tutsak Müslümanların da varlıklarından daha bir haberdar olabilmeliydiler. Derin kuyularda unutulmak…Çeyrek asra varan bir sükut içinde kalakalmak… Dört duvarın gerisinde yüzlerce değil binlerce gün yaşamak… 28 şubat bin yıl sürmedi dışardakiler için, lakin sizin için binlerce gündür sürüyor. Hala da beklemedesiniz… Derler ki: Kuyuya taş atma konusunda "deli" ile "siyasetçi" arasında fark yok, ikisinin de attığı taşı kırk akıllı çıkaramıyor. Buna Yargıçları ve kolluk kuvvetlerini de eklemek gerek. İşte 28 Şubat yargılamaları böyle bir şeydi. Çeyrek asrı aşkın üzerinize atılan mesnetsiz, haksız suçlamalar yeni yeni ayyuka çıkıyor. Allah’ın kendileri için uygun gördüğü Müslüman isminden başka hiç bir ismi kabul etmeyen insanları, toplu örgüt suçuna sokma adına Örgüt adları tesis edip, yakaladıkları her bir Müslümanı sadece inançlarındaki kararlılığı esas alarak, vicdansızca bu örgütlerin mensubu, yöneticisi ve eylemcisi diye lanse edip, yıllarını zindanlarda geçirmelerini sağlamak 28 şubatın mezalimlerinden biriydi. Öyle ya, bir örgüte mensup olmak bile, yıllarını zindanda geçirmek için yeterli bir nedendi. Bunlar yaşanan şeylerdi. Sivas Davası sanıkları içinde sarhoşu ayyaşı bile bir örgüte monte edip yıllarını çalan yargıyı ne çabuk unuttuk. Bir örgüt düşünün ki işkencecileri tarafından amatörce ve aceleyle ‘İslami Hareket Süreci Örgütü’ olarak isimlendirilsin. Mensupları sırf bu uyduruk isimden 26 yıl içerde mahpus edilsin. Neden bu isim diye (!) sorduğumuzda size İslami Hareketi uygun gördüler, bize de hala süreci tamamlayamadığımız için İslami Hareket Süreci Örgütü adını taktılar. Süreci tamamlayamadan (!) bunca yıldır hala içerdeler … Bu hukuksuzluğa güler misiniz ağlar mısınız? Sevgili Kardeşim Sitem ettiğin kardeşlerin çoğu şu an özgürce yaşadıkları rahatlığı o gün yaşamaya kalksalar aynı akıbetle karşılaşmamaları için bir neden olmazdı. Kardeşlerimin affına sığınarak şu somut örnekleri vermek istiyorum. Mesela o günlerin puslu havasında , Müslümanların yüz akı Mavi Marmara Gemisi olayın vukuundan sonra Türkiye’ye geri dönmüş olsaydı, 28 Şubatın zalim yargısı kimbilir belki Mavi Marmara Örgütü adı altında bir örgüt ve mensuplarını ise koca bir geminin yolcuları arasında kendisine kurban seçebilirdi… Rabia adında bir örgüt ve mensupları Mısır’ın diktasını yüksek sesle protesto eden nice samimi Müslüman kurban olabilirdi… Dahası gönüldaşları ülkenin nerdeyse yarısı olan, bir siyasi partiyi, bir brifingle illegaliteye mahkum edip yönetici kadroları , bürokratları vs bir anda mahkum edebilirlerdi... Tüm bunların muhal olmadığını 28 şubatın ikizi 15 Temmuz’da görmedik mi ? 15 Temmuz tıpkı 28 Şubat gibi ülkenin dindar insanlarına karşı girişilen en acımasız en sinsi darbe teşebbüslerinden biri değil midir? 15 Temmuz gecesi hicret diyarında endişe ve merak içinde ne olup bittiğini ekranlardan izlerken telefonuma mesaj geldi. 28 Şubatın, zindanına zindan kattığı ve 28 yıl zindanda tuttuğu, o geceden kısa bir süre önce tahliye edilen bir kardeşimin sesli mesajı telefonumda beliriverdi. “Bismillahirrahmanirrahim. Bu mesajı alan tüm arkadaşların meydanlara çıkmasını istiyorum.” O gün o meydanlarda, kadın, yaşlı, çocuk demeden korkusuzca ve ölümüne tankların önüne atılanlar 28 Şubat’ı bilen ve memleketin darbe girdabına tekrar düşmesini istemeyen yiğit Müslümanlar ve aileleriydi. 28 Şubat tümüyle püskürtüldü mü? Brifingli yargı kararları yürürlükte kaldıkça, 28 Şubat yargılamaları sonucu haksız bir şekilde yıllarını esaret altında geçiren siz kardeşlerimiz özgürlüğünüze kavuşmadıkça bu darbe zihinlerde hep kalacaktır. Bürokratların ‘28 Şubat bitti’ demeleriyle de bu mezalim bitmez. Dahası 15 Temmuz zaferi bile yarım kalır. Sevgili Kardesim, ’’Unutulmak istemiyorsɑn, ya okunacak şeyler yɑz, ya da yazılmaya değer şeyler yɑp ’’ der adamın biri … Sizleri unutmadık Kardeşim… Unutturmadınız kendinizi...
Dört duvarın gerisinden seçkin eserler yazdınız. Siz zindanda, yazdığınız eserleriniz dışardaydı… Zindanın imkansızlıklarına rağmen okudunuz ve Üniversitelerden mezun oldunuz. Yusuf’ça bir sabır ve Ashabı Kehf misali derin bir sessizlik içinde özgürlüğün yolunu gözlediniz. İnancınız, sabrınız ve umudunuz, Müslüman olma erdeminin tezahürüdür. Bu şahitlikle ayaktasınız ve hala onurlu bir bekleyiş içindesiniz. Ey gören gözler, hisseden yürekler! Ey güç sahipleri ve onlara hizmet edenler!
"Efendinin katında beni hatırla! Ne var ki, şeytan, efendisinin yanında Yusuf'u hatırına getirmeyi unutturdu da nice yıllar zindanda kaldı. " ayetindeki şeytanın kendilerine unutturduğu kimselerden olmayın. Yusufları hatırlama zamanı... Hatırlatma zamanı… Özgürlük zamanı! Yetmez mi çalınan yıllar… Yetmez mi dört duvar?
Kudbettin GÖK