Bugün 10 Aralık insan hakları günü , yani insanların haklarının hatırlandığı gün. Ülkemizde ve Batı’da çeşitli etkinliklerle ve temennilerle kutlanıyor. Aynı kalıptan çıkmışçasına ezberlendik kelimeler cümlelere dönüşüyor , barış temennileri , savaşların son bulması ve adaletli gelir dağılımından söz ediliyor. Dünyanın bir çok yerinde özelliklede İslam coğrafyasında süre gelen kaos ve kargaşa ortamının bir an evvel son bulması dilekleriyle görüşünü ifade ediyor, dünya siyasetine yön veren menfaat ve çıkar çevreleri.
İşin ilginç yanı insan haklarından bahseden de , insan hakları ihlalini yapan da aynı çevreler. Demokrasi vaadiyle işgal edilen topraklar, insan kanıyla sulandı. Bu gün bölgemizde ve dünyanın çeşitli yerlerinde dökülen kanın ,yaşanan acının baş sorumlusu demokrat geçinen, insan hakları hamisi kesilen Batı ve onun uşaklarıdır. İki yüzlü davranan ve bu davranışını hiç utanmadan ,sıkılmadan gösteren Batılı vampirler, maalesef kan emmeye doymamaktadır. Madde ile mana savaşında insanı maddeye özendiren, madde ve çıkarcılık üzerine siyaset güden bu çevreler ,insanlığı ağır, ağır uçuruma sürüklemektedir.
Bu gün İslam coğrafyasında yaşanan dramların, acının, gözyaşının insan hakları evrensel beyannamesinin hangi maddesinde yeri vardır? İnsan hakları evrensel beyannamesi üçüncü madde “Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır” der. Dördüncü maddede ise “Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır” ifadesi geçmektedir. Bir sonraki maddede ise “Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz” İfadesi yer alır. Bu beyannamede geçen bu ifadeler Batılı demokratlar tarafından yazılmıştır. Fakat sadece yazıda kalmış , insan hayatının bir parçası olamamıştır.
Maalesef bu günkü konjonktürde Yaşama hakkı sadece güçlü olana verilmiş bir hak gibi algılanmaktadır. Batının insan hakkı anlayışı Güçlüden yanadır. Kölelik ve kulluk devam etmektedir. İnsanlar paranın kölesi olmuştur. Güçlünün , kralların, diktatörlerin hizmetinde kölelik vazifesini ifa etmektedir. Batı denilen ,demokrat ve özgürlük görünümlü ahtapot kollarıyla her tarafı sarmış ve insanlık için ciddi bir tehlike unsuru haline gelmiştir. İnsanlığın yeniden dört elle uluslararası ilk “İnsan hakları evrensel beyannamesi “ olan “Veda Hutbesi” ne sıkı sıkı sarılması gerekmektedir. Hele ki İslam ülkelerinin kendilerine emanet bırakılan bu beyannameyi işlevsel hale getirerek yeni bir dünya düzeninin kurulmasına öncülük etmesi kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Peygamber efendimiz s.a.v veda hutbesinde bizlere iki emanet bırakmış ve bu emanetlere sıkı sıkı sarılmamızı tembihlemiştir. Bu gün maalesef çeşitli bahanelerle bu iki emanet elimizden alınmaya çalışılmaktadır. Kur’an ve sünnet hayatımızdan çıkarılmaya çalışılıyor. İslam ülkelerinde söylemler kur’an ve sünnet eksenli olmaktan çıkıp güç ve iktidar eksenli olmaktadır. Batı’nın da istediği budur. Batı çeşitli hilelerle ve aldatmaca söylemlerle bizi kendi bağımızdan koparmaktadır. Mısır’da gerçekleşen Batı destekli darbe , Suriye’de açlıktan ve soğuktan ölen masum bebekler ,Gazze’de açık cezaevinde mahkum olan milyonlarca insanı , Yemen’deki trajediyi , açlıktan ölen binlerce çocuğu , Myanmar’da , Arakan’da insanlık onurunun ayaklar altına alındığı , insanların toplu ölümlere tabi tutularak göçe zorlandığı bir süreç ve bu süreci “İnsan hakları evrensel beyannamesi” nin hangi maddesine koyacağız. Yoksa Batı’nın sapık anlayışı “İnsan insanın kurdudur” mantığıyla mı olaylara yön vereceğiz.
Bangladeş’te idam edilen Abdulkadir Molla bir Yahudi yada Hristiyan olsaydı dünyada yer yerinden oynardı. Batının çifte standardı ve iki yüzlü politikası insan hayatının her karesinde kendini göstermektedir. Kendi çıkarları mevzu bahis olduğunda dünyanın bir ucunu işgale yeltenen Batılı güçler söz konusu İslam olduğunda süreci akışına bırakmaktadır. İzleyerek ve iyi niyet temennileriyle yaşanan acı ve ızdırap daha da derinleştirilmektedir. Ülkeleri etnik ve ideolojik kamplara ayıran Batılı şer güçler insan ölümleri üzerinden timsah gözyaşları akıtmaktadır.
Hülasa sözün özü ,İnsanlığa huzur ve barış dönemini yaşatan bir ecdadın torunları olmakla övünüyoruz. Atalarımızın üç kıtada insanlara adaletle hükmettiğini savunuyoruz. Dinimiz İslam’ın insana verdiği değeri ve şereflilerin en şereflisi olduğunu kabul ediyoruz. Peygamberimiz Hz.Muhammed s.a.v efendimizin şefkat ve merhametinden bahsediyoruz. İslam’ın güzelliklerini anlatıyoruz. Fakat tüm bunları yaparken kendi içimizde çıkar ve güç kavgası veriyoruz. Sadece kendi bağlı bulunduğumuz cemaat yada siyasi görüşün üstün olduğu tezini savunuyoruz, yani bir türlü ümmet olamıyoruz. Ve neticede Batının dayattığı insan hakları beyannamesine göre sadece 10 Aralıkları hatırlıyoruz. Günler geçiyor, zulüm devam ediyor , bir daha ki İnsan hakları gününde iyi niyet temennileriyle buluşmak üzere ,insan hakları mı dediniz?