ANAOKULUNDAN ÜNİVERSİTEYE GELECEĞİN İNŞAASINDA EĞİTİM
Ana-baba, okulöncesi eğitimin yararlı hale getirilmesi ve yaygınlaştırılmasında temel unsur olarak görülmelidir. Onlar, gelecek neslin mutluluğundan herkesten daha fazla sorumlu olan kişileridir. Analar-babalar, istemeseler de, çocuklarının öğretmenidirler. Hiç kimse bu rollerini onlardan alamaz. Okul, ailenin sağlayamadığı olanakları sunarak çocuğun yeni ihtiyaçlarını karşılayıcı rol oynar. Bir başka söyleyişle, öğretmen, ana-babanın eğitim etkinliğini tamamlar.
Anaokulu eğitiminde her çocuğun bir birey olarak görülmesi çok önemli. Çünkü çocukların sosyal, zihinsel ve kişilik gelişimleri bu yaşlarda oluşuyor.
Anaokulundan itibaren çocukların bağımsızlık, özgürlük, gelişim ve araştırma gibi değerleri kazanmasını amaçlanmaktadır. Bu amaçla da Çocuk Üniversitesi kurulmaktadır. Çocuk Üniversitesi’nde farklı eğitim modülleri ile çocukları ilköğretime hazırlarken, çocukların paylaşmayı, dayanışmayı, sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenmesini hedeflenmektedir.
Günümüzde ilköğretim eğitiminin ilk basamağı olarak kabul edilen okul öncesi eğitim temel eğitim kadar önem taşımaktadır. Yapılan araştırmalar, okul öncesi eğitimin çocuğun gelişimi üzerinde uzun vadeli etkileri olduğunu ve bu dönemde verilen eğitimin niteliğinin önemli olduğunu göstermektedir.
Yaşamın ilk yıllarında öğrenilenlerin kazanılan davranışların kalıcı etkileri nedeni ile okulöncesi eğitim önemlidir. 0-6 yaş arası çocukların dikkat sürelerinin kısa oluşundan dolayı çocukların eğitimlerinde ve gelişmelerinde önemli bir role sahip olan oyunun kullanılması kaçınılmazdır. Okul öncesi eğitimde oyunun kullanılmasının gerekliliği ve etkin-kalıcı öğrenmede oyunun etkili olup olmadığı ulaşılmak istenen hedeftir.
Dünyada küçük çocukların eğitilmesi düşüncesi M.Ö. 400 yıllarına kadar uzanmaktadır, erken yaşlardaki kurumsal bakım M.Ö. 3. yüzyılda Plato tarafından savunulmuştur.
Dünya da ilk anaokullarının evlerde verilen okuma-yazma öğretimi olarak İngiltere ve Amerika’da, Fransa’da 1767 yılında J.J. Rousseau’nun EMİLE adlı eserinden etkilenerek 1840 yılında ilk kreşler açılmıştır. 1840 yılında Alman Friedrich Wilhelm Froebel Almanya’da “Kindergarten” (Çocuk Bahçesi ) adını verdiği ilk anaokulunu açmıştır. Froebel, uygulamalarında oyunu eğitimin bir öğesi olarak ele almış, öğretici oyunları çocukların yeteneklerini geliştirmede kullanılması gereken önemli araçlar olarak görmüştür.
Okul öncesi eğitim kurumlarının temel amaçlarından biri de çocuğun çok yönlü eğitim öğretimini sağlamaktır. Bu nedenle çocuğun evde aldığı eğitimle okulda aldığı eğitimin uygunluğunu sağlayıcı önlemler alınması gerekmektedir.
Aile katılımı, ebeveynlere eğitim vererek ailenin okul öncesi eğitimine destek olabilmesini sağlanması, çocukların en iyi şekilde büyüme ve gelişmelerine destek olunması ve çocukların ilerideki okul başarısını olumsuz yönde etkileyebilecek etkenleri azaltmasını açılarından önem taşımaktadır.
Günümüz eğitim sisteminde aile katılımının günden güne önem kazandığı görülmektedir. Halen okul öncesi eğitim kurumlarında uygulanmakta olan “Okul Öncesi Eğitim Programı” aile katılımı çalışmalarını da içermektedir.
Aile katılımı yüksek olduğunda öğretmenler; çocuklar hakkında ev ve aile ortamlarını da içeren daha geniş bir perspektife sahip olacaklarından, çocukların evle bağlantılı bireysel gereksinmelerine, stres etkenlerine ve değişimlerine daha duyarlı olarak, çocukların ve ailelerin ihtiyaçlarını daha anlayışlı ve çocuk merkezli etkin bir biçimde karşılanmasına yardımcı olurlar. Veliler, öğretmenlere yardımcı olabilecek özel bilgi ve yeteneklere sahip olabilirler. Onların katkılarına saygı göstermek ve değer vermek çok önemlidir. Evle eğitim kurumu arasındaki bu paylaşım, iletişim ve katılımın planlı bir şekilde ele alınması hem velilerin hem de öğretmenlerin çocuğun gelişimine ilişkin isteklerini gerçekleştirmede fırsat yaratır.
Aileden sonra, çocuğu toplumsal yaşama hazırlamada, okul öncesi eğitim kurumları aileyi destekleyen kurumlar olarak sistem içinde yerlerini almaktadır. Okul öncesi eğitim çocuğun, kendi bedenini tanıması, öz bakım ihtiyaçlarını karşılayabilmesine yardımcı olurken, çocuğun bireysel yeteneklerine, ilgi, ihtiyaç ve gelişim düzeylerine uygun olarak hazırlanan programlar aracılığı ile sunulan etkinliklerde; gruba katılmasında, sağlıklı iletişim kurmasında, temel alışkanlıkları kazanmasında, duygu ve düşüncelerini diğer bireylere rahatlıkla ifade edebilmesinde, paylaşma, işbirliği, yardımlaşma, dayanışma gibi sosyal becerileri geliştirmesinde rol oynamaktadır.
Çocuğun doğuştan getirmiş olduğu potansiyeli en üst düzeye çıkarabilmek, onun bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini olumlu yönde destekleyebilmek, ona nitelikli ve yeterli deneyimlerle elde edilen temel bilgi ve beceriler kazandırabilmek ve çocuğu her yönüyle gelecek hayatına hazırlayabilmek için erken yaşta verilen eğitimin önemi büyüktür. Bu eğitimin ilk basamağı ise okul öncesi eğitimdir.
Çocukları anlamanın, onlarla iletişim kurmanın, onların dünyasını paylaşmanın pek çok yolu vardır. Oyun, bu yolların en sık kullanılanı, en doğal olanı ve en sağlıklı sonuç verenidir. Oyun, her çocuğun gerçek yaşantısından daha çok benimsediği, daha çok içinde yaşadığı ve mutlu olduğu bir dünyadır.
Ülkemizde ise okul öncesi eğitim, 15. yüzyılda Fatih döneminde, kurulan “Sıbyan Mektepleri’’ne kadar gitmektedir. 19. yüzyılın sonlarında çocuklar beş yaşında “Mahalle Mektebi”, “Taç Mektep” ya da “Mekteb-i Sıbyan” adı verilen ilköğretim kurumlarına başlardı.
Okul öncesi dönem, çocuğun gelişiminin hızlandığı yıllardır. Bu dönemde verilen eğitim, çocuğun geleceğine yön verir. Yapılan araştırmalarla çocukluk yıllarında kazanılan davranışların büyük bir kısmının, yetişkinlikte bireyin kişilik yapısını, tavır, alışkanlık, inanç ve değer yargılarını biçimlendirdiği gözlenmiştir. Okul öncesi eğitim, çocuğun duygularının gelişimini ve algılama gücünü arttırır. Akıl yürütme sürecinde ona yardımcı olur. Çocuğu genel kültür değerlerine dayalı sosyal bir ortam içinde eğiterek, toplumun kültür değerlerini özümsemesinde yardımcı olur. Çocuğa kendi düşünce ve duygularını açığa vurma olanakları sağlayarak kendisini anlamasına ve ortaya koymasına fırsat verdiği gibi çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimine, uyarıcı ve sağlıklı çevre koşullarının sağlanmasına yardımcı olmaktır.
Bir çocuğun bedensel ve ruhsal yönden sağlıklı gelişimi ve eğitimi için oyun, beslenme ve uyku kadar önemli bir ihtiyaçtır. Çocuk yaşamla ilgili deneyimleri oyun aracılığıyla öğrenir. Oyun sırasında çeşitli roller üstlenerek dünyayı kendi duyularıyla algılamaya çalışır. Büyüdüğünde sürdüreceği uğraşlara, üstleneceği rollere oyun sayesinde hazırlanır. Oyun sayesinde çocukların mutluluk, üzüntü, acı, korku, sevgi, vb. pek çok duygusal tepkilerini kolaylıkla ifade edebildiği, başkalarıyla iletişim kurma, işbirliği yapma, insanlara saygı gösterme ve sorumluluk duygusu taşıma gibi toplumsal özellikleri de kolaylıkla öğrenebildiği düşünülmektedir.
Çocukları erken yaştan itibaren üniversite eğitimi ile tanıştıran “Çocuk Üniversitesi”, çocukların yabancı dil, bilim, spor ve sosyal alanda yaşam becerileri edinmelerini hedeflenmektedir.