Hepimizin vicdanlı, anlayışlı, özenli olması gereken günlerden geçiyoruz.
Ülkemiz bir yandan terör belasıyla uğraşırken diğer bir yandan ölü bebekler sahillerimize vuruyor.
*
Güneyimizde; emperyalist devletlerin adeta bir antrenman sahası bir tatbikat alanına çevirdikleri Suriye’de “mini dünya savaşı” gibi bir savaş var. İnsanlar zulümden kaçanlarken Akdeniz’in sularında heba olup gidiyor.
Sınırlarımız civarında türlü sıkıntılarla boğuşuyoruz. Gün geçmiyor ki bir saldırı bir şehit haberi duymayalım.
Emperyâl güçleri arkasına alan terör, işi “devamlılığa dökmüş” durumda. Gün atlamadan tuzak kuruyor, saldırıda bulunuyor.
Toplumumuz bu durumu kanıksamış; tepkilerin şiddeti ve sayısı gittikçe azalıyor. Adeta normâlleştiriyor, sıradanlaştırıyoruz.
Her şeye alışan insanoğlu “acıya da alışıyor”. Gözünün önünde yaşananlara bakıyor, göremiyor gerekli tepkiyi vermiyor, veremiyor.
Akdenizde boğulanlar yaz ferahlığı, şehitlerimiz bir tören ritüeli eşliğinde günlük hayatın hengâmesinde kayboluyor.
*
Terörü şiddetle kınıyoruz cümlesi bile o kadar anlamını yitirdi ki. Ne kadar lanetlesek yetmezmiş gibi, ne söylesek “boşmuş gibi” geliyor.
“Ne acı” böyle bir duruma alışmak veya alıştırılmak.
Çok mu sıradan bir olay her gün gencecik evlatların toprak olması?
Çok mu normal pkklı bir hainin polis arabasını kalaşnikofla taraması?
*
Artık yeteri kadar;
Anlayış yok, duygu yok, vicdan yok, düşünce yok.
İnsaf ve izan yok.
Böyle duyarsız, böyle vicdan yoksunu, böyle kayıtsız “olamayız.”
“Asla!.”
Terörün her türlüsüyle mücadele sürekli ve düzenli bir şekilde her alanda devam etmelidir. Bizler de “el, dil ve kalp ile” bu hak ve haklı mücadeleye destek vermeliyiz.
Bu durum normal bir hâl almamalı. Ne zaman ki rehavete kapılırsak işte o zaman gerçekten “kaybetmiş oluruz.”
*
Üzücü ve yanlış olan; sıradan, normâl görmek ve alışmak… Kana, ölüme, şehide alışmak...
*
Şehit haberlerine alışmak ve alıştırılmak hiçte normâl değil.
Alışmamalıyız.
Anaların gözyaşlarına alıştırılmak “hiçte normâl değil.”
“Alışmamalıyız.”
…