Hicret Haber Merkezi / İSTANBUL Miili Gazete Yazarı Doğan Bekin'in Bu haftaki makalesiAvrupa ile yaşanan sancılı sürecin faturasıHollanda Başbakanı Mark Ruttle ve Alman Şansölyesi Angela Merkel ile yaşanan gerilim politikası, bir kez daha bu ülkelerdeki farklı mecralara sahip gibi gözüken politik dinamizmlerin aslında Avrupa Birliği temel çıkarları üzerine müesses olduğunu ortaya koymuştur. Bu gerçekleri göz ardı edip, parti çıkarına endekslenmeye çalışılan dış politika düşüncesinin hareket noktası baştan aşağı fecaat arz ederken, gerilimi tırmandırmaya yönelik Hitlerci retoriğe atıfta bulunmak ise; Avrupa’da mukim vatandaşlarımıza yapılabilecek en büyük kötülük niteliğinde olsa gerek. Bu ülkelerde hızlı tırmanma eğilimi içerisinde olan “Islamofobia” anlayışı ortamında yaşama tutunmaya çalışan Müslümanlar, son günlerde yaşanan gergin politikaların en büyük kurbanları niteliğindedirler. Dış politikada asıl marifet, çıkması muhtemel krizleri önceden sezebilmek ve ona göre tedbir alabilmektir. Misilleme politikalarla karşı stratejiler geliştirmek yerine, önleyici tedbirlerin alınması daha gerçekçi ve makul olup, bunu gerçekleştirebilecek düzeyde hariciyecilerimizin olduğu da muhakkaktır. Bir yandan AB ile ilişkilerde var olan durumu olduğu gibi korumak (stratus quoantebellum), diğer yandan gerginlik politikalarını sürdürmek yapay bir çelişkinin tezahürü niteliğindedir. Gerginliğe yönelik retoriğin diplomasi diline tercih edilmesi belki popülist politikalarda arzulanan sonuca ulaşmada palyatif çözüm olarak en geçerli akçe konumunda olabilir ama, uzun vadede ülke çıkarlarına büyük zararlar verebileceği göz ardı edilmemesi gerekir kanaatini taşıyoruz. Nazi bakiyesi (Nazi remnants) yaklaşımlı politikalar, göç anlaşması ilgası gibi tehditkâr söylemler öne sürerken, Avrupa Birliği iç politikalarının parametrelerini de dikkatte almak gerekmez mi? Buna en bariz örnek ise; Avrupa Adalet Divanı’nın almış olduğu, “işveren çalışanlarının başörtüsü yasağını hak ihlali olarak görmemesi” Avrupa’daki Müslümanlara karşı ayrımcılığı tetikleyeceği gibi, inanç özgürlüğüne de indirilmiş olan en büyük darbe niteliğindedir. Gerçekçi politik hedefleri ortaya koyamadan amaca ulaşmak mümkün değildir. Bu konuda aslında Mohandas Karamçand Gandi örneğinden alınacak çok dersler var. Gandi, Swaraj (Hindistan’ın yabancı hâkimiyetinden kurtulması) için büyük mücadele verirken, aynı zamanda basit yaşam için oluşturduğu gurukula (inziva evi) vasıtasıyla ayakları üzerinde durmayı ve İngiliz sömürü araçlarından bağımsız yaşanabileceğini herkese gösterdi. Bizde ise, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu yaptığı açıklamada; “Sen ne lalesisin bilmiyorum ama dünyanın en güzel laleleri bizdedir” derken, lale soğanlarının Hollanda’dan ithal edilmekte olduğunu göz ardı ediyor. Keza, bir yandan Holstein ineklerini Hollanda’dan ithal ederken, Hollanda’ya büyük belagat örneğiyle inek üzerinden göndermede bulunmak hiçbir gerçekle örtüşmemektedir. Avrupa Birliği, elli yıldır Türkiye’yi kapının eşiğinde bekletmeye devam ederken, sürekli olarak uyum yasaları bağlamında yeni adımlar öngörmektedir. AB ülkeleri, sömürgecilik anlayışlarından kaynaklı “kendilerine bağımlı” bir Türkiye arzusu içerisinde olduğundan, Türkiye’yi kendi oluşturdukları sistem potası içerisinde eritmeyi arzu etmektedirler. Türkiye, Avrupa sistemine bağlanmaya çalışırken her türlü tavizi verirken, ne yazık ki, D-8’i AB ve ABD politikaları uğrunda işlevsiz bir konumda rezerv olarak geri planda tutmaktadır. Sonuç olarak, Avrupa Birliği Bakanlığı başta olmak üzere, AB yolunda entegrasyon için tüm çabalar gösterilirken, Hollanda ve Almanya’ya yönelik hoşnutsuzluk örneği ortaya koymak gerçekçilikten ve inandırıcılıktan uzaktır.
EKONOMİ
20 Mart 2017 - 12:26
Doğan Bekin:Avrupa İle Son Süreci Yazdı
Hollanda Başbakanı Mark Ruttle ve Alman Şansölyesi Angela Merkel ile yaşanan gerilim politikası, bir kez daha bu ülkelerdeki farklı mecralara sahip gibi gözüken politik dinamizmlerin aslında Avrupa Birliği temel çıkarları üzerine müesses olduğunu ortaya koymuştur.
EKONOMİ
20 Mart 2017 - 12:26